B harfi ile başlayan atasözleri

Değerlendir:
1 sonuçtan 1 ile 1 arası

Konu: B harfi ile başlayan atasözleri

  1. Teşekküre Gitİndir #1
    Teşekküre Git
    Kıdemli Üye İnfo - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Bilgi

    Gönderi Başına Git

    Atasözü B harfi ile başlayan atasözleri

    B harfi ile başlayan atasözleri

    Bu yazımızda sizlere B harfi ile başlayan atasözleri ve anlamları hakkında bilgiler vereceğiz.

    B harfi ile başlayan atasözleri

    Baba eder, oğul öder.

    Bkz. “Baba koruk yer…”

    Baba ekmeği zindan ekmeği, koca ekmeği meydan ekmeği.

    Bir kadın babasının, ya da çocuğunun evinde barınıp onların eline bakmak çok sıkıcı bir durumdur. Onun gönül ferahlığıyla yaşayacağı para kocasının parasıdır.

    Baba himmet. – Oğul hizmet.

    Büyüklerin, kendilerine el uzatıp yardım etmelerini istemeye hak kazanabilmek için küçüklerin görevlerini iyi yapmaları gerekir.

    Baba koruk yer, oğlunun dişi kamaşır.

    Babanın yaptığı kötü işin sıkıntısını çocuk çeker

    Baba malı tez tükenir, evlat gerek kazana.

    Baba malına güvenip kazanç yolunu tutmamak çok yanlıştır. Baba malının değeri pek bilinmediği gibi hazır mal da çabuk biter.

    Babamın öleceğini bilseydim, kulağı dolu darıya satardım.

    Bkz. “Anamın öleceğini bilseydim…”

    Babanın sanatı oğla mirastır.

    Çocuk daha küçük yaşta ister istemez babasının sanatı ile ilgilenir.

    Baba oğluna bir bağ bağışlamış, oğul babayı bir salkım üzüm vermemiş.

    Babalar çocukları için büyük özveride bulunurlar. Ama çocuklar babaları için küçük bir özveride bulunmazlar. Başka koruyucular ve korunanlarda da durum budur.

    Babasından mal kalan, merteği içinden bitmiş sanır.

    Malı kendi emeğiyle değil, miras yoluyla elde etmiş olan kişi, onun en büyük çabalar harcanarak ve ne denli sıkıntılar çekilerek kazanılmış olduğunu bilmez.

    Baba vergisi görümlük koca vergisi doyumluk.

    Bir babanın kızı için harcadığı para, hazırladığı çeyiz, göstermelik olmaktan ileri geçemez.

    Baca eğri de olsa duman doğru çıkar.

    Yaradılıştan iyi ve doğru olan kişi ya da nesne, ne denli elverişsiz ortam içinde bulunursa bulunsun, niteliğini yitirmez.

    Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun.

    Kişi, verim beklediği şeyden istediğini alabilmek için gereken harcamalardan kaçınmamalıdır.

    Bağ babadan, zeytin dededen kalmalı.

    Bağ, bir kuşak geçecek kadar yaşlandıktan sonra bol ürün verir. Zeytinin bol ürün vermesi için hiç olmazsa iki kuşaklık bir zaman geçmelidir.

    Bağ bayırda, tarla çayırda.

    Her şey, kendisi için en uygun ortamda daha verimli olur. Nitekim bağ, suyu az olan yerde, tarla suyu bol olan yerde bulunursa daha çok ürün verir.

    Bağda izin olsun, üzüm yemeye yüzün olsun.

    Bkz. “Bağa bak üzüm olsun…”

    Bağı ağlayanın yüzü güler.

    Bağ budanırsa bol ve güzel üzüm verir.

    Bağın taşlısı, karnının saçlısı.

    Taşlı yerdeki bağ, daha değerli, uzun saçlı kadın daha gösterişli ve sevimlidir.

    Bahanesiz ölüm olmaz

    Bkz. “Ecel geldi cihane…”

    Bahşiş atın dişine bakılmaz.

    Bkz. “Beleş atın…”

    Akıl olmayınca başta, ne kuruda biter ne yaşta.

    Kişi talihsiz ya da akılsız olursa giriştiği hiçbir işten olumlu sonuç alamaz.

    Bahtsızın bağına yağmur, ya taş yağar ya dolu.

    Talihsizin bütün işleri ters gider. Bağına yağmur yerine ya taş ya dolu yağar.

    Bakacağın yüze sıçma, sıçacağın yüze bakma.

    İlişki kurabileceğin kişi ile arayı büsbütün bozma. Aşağılığı, kötülüğü herkesçe bilinen kişiyle de ilişki kurma

    Bakan göze bağ (yasak) olmaz.

    Herkesin gözü önündeki şeye bakılması önlenemez.

    Bakan yemez, kapan yer.

    Bir şey sadece bakmakla edinilmez. Onu ele geçirmek için davranmak gerekir.

    Bakarsan at, bakmazsan mat.

    Bkz. “Bakarsan bağ, bakmazsan dağ.”

    Bakarsan bağ, bakmazsan dağ (olur).

    Bakılıp onarılan şeyler yararlanılacak duruma gelir. Bakımsız bırakılan şeyler ise yaramaktan kalır.

    Bak bana bir gözle, bakayım sana iki gözle.

    Sen bana ne denli yakınlık gösterirsen ben sana ondan çok yakınlık gösteririm.

    Bakmakla usta olunsa, köpekler kasap olurdu.

    Hiç yapılmadan, sadece nasıl yapıldığını görerek bir şey öğrenilemez.

    Baktın ibrik akıyor; önce götünü yu, sonra abdes boz.

    İşinizi yaptıktan sonra gerekecek olan nesne işinizi yapıncaya değin ortadan kalkacaksa, önce o nesneyi elde edip sonra işinizi görmelisiniz.

    Baktın ki kar havası, eve gel kör olası.

    Tehlikeli bir durum belirmeye başlayınca ondan uzak kalmanın yoluna bakılmalıdır.

    Baktın yarın yar değil, terkini kılmak az değil.

    Kendine yakın bildiğin kimsenin içtenlikten, dürüstlükten uzaklaştığını görürsen dostluğa son vermekten utanma.

    Bal bal demekle ağız tatlanmaz.

    Tatlı sözlerle güzel bir şey gerçekleşmiş olmaz.

    Balcı kızı daha tatlı.

    Güzel mal satan kimselerden alınan şeyler daha çok hoşa gider.

    Balcının var bal tası, oduncunun var baltası.

    Her iş yapılırken özel bir araç kullanılır. O işi yapan bu aracı elinde bulundurur.

    Balı dibinden, yağı yüzünden.

    Balın dibi, yağın yüzü daha güzeldir. Bunun gibi, değerlerini derinleştikçe artan ve değerleri yüzde kalan insanlar vardır.

    Balık ağa girdikten sonra aklı balına gelir.

    İnsan tedbirsizliği yüzünden bir yıkıma uğradıktan sonra ve iş işten geçtikten sonra neden böyle yapmadım, neden şöyle yapmadım diye üzülür.

    Balık baştan avlanır.

    Bir şeyi ele geçirebilmek için onu yönetenleri ele geçirmek gerekir.

    Balık baştan korkar.

    Baştakilerin tutumu bozuk olan toplumda her şey bozuk olur.

    Balık “Çok konuşurum ama ağzım su dolu” demiş.

    Bir işi yapmaya gücü yetmeyen kişi, “yapamam” demez de inanılmayacak bir mazeret ileri sürer.

    Balık demiş ki: “Etimi yiyen doymasın, avımı yapan gülmesin (olmasın)”.

    Canına kıyılan balığın böyle ilendiğine inanılır. Bu inanış, balık etine kolay doyulmamasından ve balık avcılarının hep geçim darlığı içinde bulunan kimseler olmasından ileri gelmektedir.

    Balık kokarsa tuzlanır, ya tuz kokarsa ne yapılmalı?

    Bkz. “Et kokarsa tuzlanır…”

    Balın tazesi oğlun tazesinden.

    En güzel bal, taze oğul balıdır. Ana baba için en tatlı şey, küçük çocuklarıdır. Balı olan bal yemez mi?

    Bir kimsenin elinde başkasına verilecek, yada satılacak bir nesnenin bulunması, ondan kendisinin de yararlanmasına engel değildir.

    Balı, parmağı uzun (olan) yemez, kısmetlisi yer (yememiş, kısmeti olan yemiş).

    Güzel bir şey, onu isteyen ve elde edecek gibi görünen kimsenin değil, umulmadık birinin eline geçer.

    Bal ile kaymak isteyen akçesine kıymak gerek.

    Güzel, pahalı nesne elde etmek isteyen, bunun gerektirdiği özveriye katlanmalıdır.

    Bal ile kaymak yenir ama her keseye göre değil.

    Güzel yemeyi, güzel giymeyi, güzel eşya kullanmayı herkes ister ama bunları ancak parası bol olanlar yapar.

    Bal olan yerde sinek de olur.

    Güzel şeyin çevresinde, ondan yararlanmak isteyen asalaklar dolaşır.

    Balta değmedik ağaç olmaz.

    Zarar görmeyen, yıkımlara uğramayan kimse yoktur.

    Balta sapını yonamaz.

    Kişi, kendisinin yapamayacağı işleri için başkasının yardımına gerekseme duyar.

    Bal tutan parmağı yalar.

    Başkalarının güzel şeyler dağıtmakla görevli olan kimse, dağıttığından az çok kendisi de yararlanır.

    Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.

    Birçok kimseler, kendilerine kötülüğü dokunmayan zararlı birisinin bu durumuyla yaşayıp gitmesini hoş görürler.

    Barutla ateş bir yerde durmaz.

    Bkz. “Ateşle barut….”

    Baskıdaki altından askıdaki salkım yeğdir.

    Kullanılan, işe yaratılan az değerli nesne, saklanan kullanılmayan çok değerli nesnelerden daha iyidir.

    Baskın basanındır.

    Düşmanı boş bulunduğu sırada basan, savaşı kazanır.

    Baskısız tahtayı yel alır, yel olmazsa sel alır.

    Sıkı bir yönetim altında bulundurulmayan ya da korunmayan gençler kolayca kötü yollara sürüklenebilir.

    Başa gelen çekilir.

    Uğradığımız kaçınılmaz yıkımlara katlanmaktan başka elimizden ne gelir? Sabırlı olmalıyız.

    Başa gelmeyince bilinmez.

    Başkasının uğradığı bir yıkımın ne kadar acı olduğunu, başımızda böyle bir felaket gelmeyince, gereği gibi anlayamayız

    Başa gelmez iş olmaz, ayağa değmez taş olmaz.

    Bkz. “Ayak almadık taş olmaz…”

    Baş ağır gerek, kulak sağı.

    Kişi ağırbaşlı olalı ve dedikoduları dinlememek ya da işitmemiş gibi davranmalıdır.

    Başak büyüdükçe boynunu eğer.

    İnsan olgunlaştıkça daha çok alçakgönüllü olur.

    Başa yazılan gelir.

    Bkz. “Alna yazılan baş gelir.”

    Baş başa bağlı, baş da şeriata (yasaya, padişaha).

    Bizim başarımız, başımızda bulunan yöneticiye, onun başı da dine, yasaya bağlıdır.

    Baş dille tartılır.

    Kişinin aklı, söylediği sözlerle ölçülür.

    Başına gelen başmakçıdır.

    Başından bir iş geçmiş olan kimse o işte deneyimli olur. Uğradığı zarara bir daha uğramamak için önlem alır.

    Başın başı, başı da başı vardır.

    Toplum içinde hiç kimse başına buyruk değildir. Başta bulunan her kişinin üstünde daha büyük bir baş vardır.

    Başını acemi berbere teslim eden, cebinden pamuğunu eksik etmez.

    İş başına deneyimsiz yönetici getirenler, onun yaratacağı sıkıntı ve zararları çekmeye hazır olmalıdırlar.

    Başını sallamayan kavak olmaz.

    Kendini bir sürü eğlence, çapkınlığa kaptırmamış genç yoktur.

    Başın sağlığı, dünya (nın) varlığı.

    Dünyanın en büyük zenginliği, beden sağlığından başka bir şey değildir.

    Baş kes, yaş kesme.

    ”Ağaç kesmek, insan öldürmekten daha büyük suçtur” demeliyiz ki ağaç kesmenin ne kadar kötü ve zararlı bir iş olduğuna dikkati çekebilelim.

    Baş nereye giderse, ayak da oraya gider.

    Başta bulunan nasıl bir yol tutarsa onun yönetimi altında bulunanlar da o yolu tutarlar.

    Baş olan boş olmaz.

    Bir topluluğa baş olan kimse, taşıdığı değer dolayısıyla bir yere gelmiştir. Boş bir kişi değildir.

    Baş ol da eşek başı ol.

    Başta bulunanların, yetkisi geniş, saygınlığı büyük olanakları çok olur. En önemsiz işlerde bile baş olmaz, buyruk altında bulunmaktan iyidir.

    Baş sağ olursa börk çok bulunur.

    Kişinin en önemli işi, sağlığını korumaktır. Sağlığı yerinde olan kişi işsiz kalmaz.

    Baş sallamakla kavuk eksilmez.

    Bir kimse suyunca gitmekten, söylediklerine “evet, peki” demekten zarar gelmez.

    Baş yarılır börk içinde, kol kırılır kürk içinde.

    Bir aile içindeki kişilerin kusurları, anlaşmazlıkları, kavgaları sır olarak aile içinde kalmalı, dışarıya duyurulmamalıdır.

    Baş yastığı baş derdini bilmez.

    İnsanın derdi içindedir. En yakını bile onu anlamaz.

    Baykuşun kısmeti ayağına gelir.

    Tanrı hiçbir canlıyı aç bırakmaz. Kımıldamadan duran baykuşun rızkını bile önüne koyar.

    Bayramda borç ödeyene ramazan kısa gelir.

    Oruç tutan kimse için ramazan günleri ağır ağır geçer. Süresi bayramda dolacak bir vorcu ödemek zorunda olan kimseye o günler çabuk geçiyor gibi gelir.

    Bayramdan sonra gelen kınayı götüne yak.

    Gerektiği zaman ele geçmeyip daha sonra kavuşulan şey değerli de olsa işe yaramaz.

    Bayram etiyle it tavlanmaz.

    Bir canlının gelişmesi sürekli bakım ve ilgi ister. Rastgele ele geçen fırsat ne denli elverişli olursa olsun, sürekli değilse yararı sınırlı kalır.

    Baz bazla, kaz kazla, kel tavuk topal horozla.

    Bir kişi, kendine denk ve uygun olan kişiyle arkadaş olur.

    Bedava sirke baldan tatlıdır.

    Para verilmeden ele geçen şeyler çok hoşa gider.

    Bekar gözü, kör gözü.

    Bekar erkek, evlenme istek ve heyecan içinde olduğundan alacağı kızın kusurlarını göremez.

    Bekarın parasını it yer, yakasını bit.

    Bekar kimse, parasını çarçur eder; dalaverecilere yedirir. Yaşayışı, düzensiz, üstü başı kirli, bitlidir.

    Bekarlık maskaralık.

    Bekar kimse bakımsızdır, kılıksızdır, derbeder bir yaşayış sürer ve herkesin eğlencesi olur.

    Bekarlık sultanlıktır.

    Aile sorumluluğundan kaçan ve başıboş bir yaşayış sürmeyi seven kimselere göre bekarlık, eşi bulunmaz bir sorumsuzluk ve rahatlık durumudur.

    Beleş atın dişine bakılmaz.

    Para verilmeden gelen şey, eksiği kusuru olsa da hoş karşılanır.

    Benden sana bir öğüt: Ununu elinde öğüt.

    Bkz. “Sana vereyim bir öğüt…”,”Kurda meden…”

    Beni sokmayan yılan bin yaşasın.

    Bkz. “Bana dokunmayan yılan…”

    Benzeye benzeye yaz, benzeye benzeye kış olur.

    Günler birbirinden çok farklı olmadığı halde yavaş yavaş soğuyarak kış gelir.

    Berber berbere benzer ama, başın Allah’a emanet.

    Kendisini uzman gibi gösteren her kişiye güvenmemeli. Uzman diye işe başlar da malınızı, canınızı tehlikeye sokarbilir.

    Berberin solumazı, tellağin söylemezi, kahvecinin söylemezi.

    Yüzü yüzünüze pek yakın olarak iş gören berber soluyorsa nefesi, ağız kokusu burnunuza girer. Tellak terliyorsa sizi keselerken terleri üzerinize damlar; ayrıca ter kokusundan rahatsız olursunuz.

    Berk kaçan atın boku seyrek düşer.

    Olağanüstü hızla yapılan iş –gereken özen gösterilmeyeceğinden –olumlu sonuç vermez.Besle kargayı oysun gözünü.

    İyilik edip yetiştirdiğin öyle sütü bozuk, iyilik bilmez kimseler vardır ki sana en büyük kötülüğü yapar.

    Beslemeyi eslemeden alma.

    Sürekli bir hizmet için evine kabul edeceğin kimseyi iyice sorup soruşturmadan alma.

    Beşe, bakma çiftten başka işe.

    ”Yediye’nin yelleri beşe’nin selleri” sözünde de geçen “beşe” şubat sonlarıyla martı kapsayan zamandır.

    Beş kuruşun üstünde oturmaya beş batman göt gerek.

    Kişinin kazancından, az da olsa para artırması büyük azim ve irade ister.

    Beş kuruşun varsa beş yere düğümle.

    Kişi savurgan değil tutumlu olmalı, parasını iyi korumalıdır.

    Beş para giren ev yıkılmamış.

    Çalışıp para kazanmanın yoluna bakılmalıdır. Kazanç az da olsa ailenin yaşam düzeni bozulmaz.

    Beş parmağın hangisini kessen acımaz?

    İnsan evlatlarını birbirinden ayırt etmez. Hangisine zarar gelse aynı üzüntüyü duyar.

    Beş parmak bir değil (olmaz).

    Ana ve babaları bir olduğu halde kardeşler birbirlerine benzemezler. Türlü görevle bir arada çalışan niteliklerle ayrılırlar. Aynı görevle bir arada çalışan kimseler yetenek, başarı bakımından birbirlerinden farklıdırlar. Onun için sevgileri arasında da fark bulunur. Beş tavuğa bir horoz yeter.

    Beş kadını yönetmek ve korumak için bir erkek yeter.

    Beterin beteri var.

    Çok kötü bir duruma düşen kimse, bundan daha kötü bir durumun da bulunduğunu düşünerek avunmalıdır.

    Bey ardından çomak çalan çok olur.

    Güçlü kişi ile yüz yüze bulundukları zaman ağızlarını açmayan kimseler, gittikten sonra kendisini çekiştirirler.

    Bey aşı borç, düğün aşı ödünç.

    Beyin sofrası çok zengin olur. O sofrada ağırlanan kimsenin, karşılık olarak beye yemek vermesi kolay olmadığından bu bir borç olarak kalır.

    Beyazın adı, esmerin tadı.

    Beyaz tenli olanlar, güzel sayılır; ancak bu, atlatıcı bir görünüşten ileri gelir. Gerçek güzellik ve şirinlik esmerlerdendir.

    Bey buyurur, cellat keser.

    Egemen kişinin haksız buyruğunu yerine getiren, buyruk kulu olduğu için, suçsuzdur. Suçu işleyen, buyruğu verendir.

    Beyde bulunmayan elde neler var.

    Bkz. “ Elde bulunan beyde bulunmaz.”

    Beyden gelen bey sayılır.

    Hatırı sayılan kişinin sözlerini, isteklerini başkasına ileten buyruk kuluna, hatırlı kişinin kendisi gelmiş gibi saygı gösterilmesi gerekir.

    Beyle bostan ekenin vay haline’…

    Bkz. “Şeytana ortak buğday eken…”

    Beyler buyruğu yoksula kan ağlatır.

    Halkı yönetenler, uygulama olanağını düşünmeden buyruklar verirler. Halkı sıkıntıya sokar, ezerler.

    Beylik çeşmeden su içme.

    Resmi işlere yanaşmak tehlikelidir. Hükümet, hatıra hayale gelmeyen bir noktadan size büyük sorumluluk çıkarır. Abartılarak denilebilen ki devletin kamuya hizmeti için yaptığı çeşmeden su bile içmeyiniz.

    Beylik fırın has çıkarır.

    Kişilerin yaptığı işi devlet yaparsa dört başı mamur yapar.

    Bey mi yaman “el” mi yaman?

    Bkz. ”El mi yaman, bey mi yaman?”

    Bey oğlu kulluk, kul oğlu beylik.

    Hiç kimse için süreli bir yaşam düzeyi yoktur.Yüksek düzey insanı düşkün duruma gelebilir; düşkün durumda olan da yükselebilir; zenginleşebilir.

    Bez alırsan Musul’dan, kız alırsan asilden.

    Ne alacaksanız cinsini, aslını biliniz, güvenerek alınız: Musul bezinin sağlam, güzel olduğuna, soylu kızın terbiyesine, namusuna güvendiğimiz gibi.

    Bezirgan züğürtleyince geçmiş defterleri yoktur.

    Bkz. “Müflis bezirgan…”

    Bıçağı kestiren kendi suyu, insanı sevdiren kendi huyu.

    Bir kimsenin, bir şeyin değeri, kendisinde aranan özel nitelikte artar: Kişi, huyu güzel olursa sevilir. Bıçak, çeliğine iyi su verilmiş olursa keskinleşme yeteneği kazanır.

    Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez.

    Bkz “El yarası onulur…”

    Bıldırcının beyliği arpa biçilene kadar.

    Bir kimsenin keyfi, ancak yararlandığı nesne yarar sağlayamayacak duruma gelinceye değin sürer.

    Bıyığın uzunsa borazan çal.

    Bir işi başarabilmek, gerekli koşulların bulunmasına bağlıdır.

    Bilmemek ayıp değil, sormamak ayıp.

    İnsan her şeyi bilemez. Bu, kusur değildir. Ancak bilmediği bir işi, sorup öğrenmeden yapmaya kalkışmak kusurdur.

    Bin atın varsa inişte in, bir atın varsa yokuşta bin.

    Üzerinde yük bulunan at, yokuş aşağı inerken zorluk çeker, hırpalanır, aksar, sakatlanır, düşüp ölebilir. Ancak üzerinde yük de olsa, yokuşa çıkmaya iyi dayanır. İnsan ise inişi yorulmadan iner de yokuşa çıkarken yorulur.

    Bin bilsen de bir bilene danış.

    İnsan bir şeyi ne denli iyi bilirse bilsin, kendisinden daha iyi bilen bulunur. Onun için, bir işe başlamadan o iş üzerindeki geniş bilgisi herkesçe kabul edilen kimsenin düşüncesi alınmalıdır.

    Bin dost az, bir düşman çok.

    Ne kadar çok dostun olursa, yararlanma olanağın o kadar artar. Bu durumdan bir zarar da gelmez. Ancak bir tek düşmanın bulunsa hep zarar görme tehlikesi içinde yaşarsın.

    Binicinin sağı solu olmaz.

    Binici, ata sağdan da soldan da ayrı kolaylıkla biner. Uzman kişi, hangi yöntemi uygularsa uygulasın işini başarı ile yürütür. Bin işçi, bir başçı.

    Bir işin planını çizen, programını izleyen, düzenli olarak gerçekleşme yolunu gösteren bir baş bulunmadıkça, ne kadar çok işçi çalışırsa çalışsın, iş başarı ile yürütülemez.

    Bin kişi değmez bir kişi, bir kişi değer bin kişi.

    Toplum içinde bir değerli kişinin yaptığı işi yapmayan bin kişi de vardır; bin kişinin başarabileceği işi tek başına yapabilen kişi de.

    Bin merak, bir borç ödemez.

    Borcu ödemek için tasalanmanın faydası yoktur.

    Bin nasihattan bir musibet yeğdir.

    Yanlış yolda olan bir kişiye verilen yüzlere öğüt, onu doğru yola getirmek için yararlı olmaz da tuttuğu bu yolda başına gelen bir yıkım, uyanmasına yarayan bir ders olur.

    Bin ölçüp bir biçmeli.

    Yapılacak bir işin bütün yönleri önceden iyi üşünülmeli, sonucu hesaplanmalı, ondan sonra işe girişilmelidir.

    Bin tasa bir borç ödemez.

    Borçlu, üzülmekle borç sıkıntısından kurtulamaz. Çalışıp vermekle kurtulur.

    Bin adama kırk gün ne dersen o olur.

    Sürekli telkinle bir kişinin bilinçaltına birtakım inançlar, duygular yerleştirilebilir.

    Bir adamın adı çıkacağına canı çıksın.

    Adı kötüye çıkan kişi, kötü olmasa bile, bu kamu yargısını kolay kolay düzeltemez.

    Bir adamın sözü bir adama kolay.

    Bir kişinin, hoşa gitmeyecek bir sözünü başkasına iletme görevini üstlenen, bu sözleri aktarırken kendisinin tarafsız olduğunu, sadece bir aracılık yaptığını bu anlatımla belirtir.

    Bir ağacın gölgesinde bir sürü yatar.

    İyiliksever bilgili, varlıklı kimselerden pek çok kişi yararlanır.

    Bir ağaçta gül de biter diken de.

    Bir ocaktan iyi insan da yetişir, kötü insan da.

    Bir ağaçtan okluk da çıkar, bokluk ta.

    Aynı aileden iyi adam da çıkar, kötü adam da.

    Bir ağızdan çıkan bin ağza yayılır.

    Bir kişi, yayılmasını istemediği bir durumu kimseye söylememelidir. Söylerse, gizli kalmasını istediği şeyi dilden dile dolaşarak toplum içine yayılır.

    Bir ambar buğdayın örneği bir avuçtur.

    Bir tümün küçük bir parçasını incelemek, tümü üzerinde yargıya varmaya yeter.

    Bir anaya bir kız, bir kafaya bir göz.

    Bir başa bir göz ne kadar gerekli ise bir anneye bir kız da o kadar gereklidir. Kız çocuk, erkek çocuğun yapamayacağı birçok işleri yaparak annesine yardımcı ve en iyi arkadaş olur.

    Bir avuç altının olacağına bir avuç toprağın olsun.

    Altın, yani para harcanan, tükenen bir maldır. Ama toprak, harcanıp tükenen bir mal değildir.

    Bir baba dokuz oğlu besler, dokuz oğul bir babayı beslemez.

    Baba, ne kadar çok çocuğu olursa olsun hepsini yetiştirmek için gereken bütün özveride bulunur. Ancak, çocuklar para kazanmaya başladıktan sonra –birçok kardeş de olsalar –yoksul düşen babaları için, kendi paylarına düşen küçük bir yarsımı yapmazlar.

    Bir başa bir göz yeter.

    Nimet ne kadar bol olsa o kadar hoşa gider; geri çevrilemez. Ama bunun hepsi zorunlu gereksemeleri karşılayan şeylerdir.

    Bir baş soğan bir kazanı kokutur.

    Kötü bir kişi, kötü bir davranış, kötü bir söz, büyük bir topluluğun havasını bozar.

    Bir çiçekle yaz olmaz.

    Güzel, ama küçük belirti ile, beklenen doyurucu sonuca erişilmiş olmaz.

    Bir çöplükte iki horoz ötmez.

    Bir toplumda iki baş olmaz Olursa aralarında anlaşmazlık çıkar; biri ötekini uzaklaştırır.

    Bir deli kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış.

    Kimi zaman bir kişi öyle delice bir iş yapar ki birçok akıllı kimseler bir araya gelerek düşünür, çalışırlar da durumu düzeltemezler.

    Birden çıkan bine yayılır.

    Bir kişi, sadece kendisinin bildiği bir şeyi, başkasına söyleyemeyeceği sandığı bir kimseye söylerse, az sonra konu herkesin diline düşer.

    Bir dirhem et bin ayıp örter.

    Zayıf kimselerin vücudunda çirkinlikle bulunabilir. Biraz şişmanlamak, bu çirkinlikleri giderir.

    Bir dirhem gümüşün üstünde oturmaya bir kantar göl gerek.

    Tutumluluk, kazancın çok küçük bir parçasını bile artırabilmek, büyük bir irade gerektirir.

    Bir dönüm gözlük on dönüm yazlığa bedeldir.

    Sonbaharda ekilen bir dönümlük yerden, yazın ekilen on dönümlük yerin ürünü kadar ürün alınır.

    Bir el bir eli yıkar, iki el yüzü yıkar.

    Bkz. “El eli yıkar, iki el de yüzü.”

    Bir sağ elinin verdiğini öbür elin görmesin.

    Bir yoksula, bir hayır işine yaptığınız yardımı, en yakınlarınız dahi bilmemelidir. Çünkü bu çeşit yardımlar dini, ya da sosyal bir ödevdir.

    Bir elin nesi var, iki elin sesi var.

    İnsan büyük işleri tek başına yapamaz. Başkasıyla işbirliği yapmalıdır ki önemli bir varlık gösterebilsin.

    Bir elin sesi çıkmaz.

    Bkz. “Bir elin nesi var…”

    Bir elma bin akçaya, soy; bin armut bir akçaya, soyma.

    Bkz. “Elmayı soy da ye, armudu say da ye.”

    Bir ev, bir dev.

    Bkz. “Ev dememişler evran demişler. “

    Bir evde düzen varsa düzen olmaz o evde.

    Bir evde iki rakip kadın varsa orada dirlik olmaz.

    Bir evde iki kız, biri çuvalsız biri biz.

    Bir evde iki kız olursa her biri bir taraftan aileyi sıkıştırır: Giyim kuşam ister, çeyiz çemen ister.

    Bir ev (gemi) donanır, bir kız donanmaz.

    Bir kızı donatmak, bir ev düzmekten daha güç, daha masraflıdır. Evin eksikleri bellidir. Alırsınız, biter. Kızın ne giyim giderleri biter, ne de çeyiz için alınacak eşyası.

    Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.

    Birisi size bir fincan kahve içirmek gibi küçük bir iyilik etmiş ya da sizinle bu kadarcık bir dostluk kurmuş olsa, bunu unutmamamız, o kişinin her zaman hatırını saymanız gerekir.

    Bir fit bin büyü yerini tutar.

    Bir kimseyi başkasına karşı kışkırtmak için ara bozacak bir söz, bin büyü kadar etkilidir.

    Bir görüş, bir kör biliş.

    Bir kez görmekle bir şey iyice anlaşılamaz, öğrenilemez.

    Bir gözün gördüğü bir göze hayır etmez.

    Bir kişi bir nesneye göz koymuşsa, başka birinin o nesneyi elde etmesi kolay olmaz.

    Bir günlük beyli, beyliktir.

    Çok kısa bir nesneye göz koymuşsa, başka birinin o nesneyi elde etmesi kolay olmaz.

    Bir günlük ölüye üç gün yiyecek gerek.

    Gelenek böyledir: Bir evde ölüm olursa o evde üç gün yemek yapılamaz. Komşular ve tanıdıklar yemek gönderirler.

    Bir hatır, iki hatır, üçüncüde vur yatır.

    Bir kimsenin densizlikleri, hatır sayılarak birkaç kez hoş görülebilir. Ama bu durumu sürüp giderse sert tepki gösterilmesi doğaldır.

    Biri bilmeyen bini hiç bilmez.

    Küçük de olsa bir iyiliğin değerini bilmeyen, ona karşı teşekkür duygusu besleyen kişi, daha büyük iyilikler değerini de bilmez; onlara karşı da duygusuz kalır.

    Biribiri, adamı yer diri diri.

    Akrabadan birinin ötekine can düşmanı olduğu çok görülmüştür.

    Bir inat, bir murat.

    İnatçı kişi, her inadında istediği bir şeyi elde eder.

    Biri yer biri bakar, kıyameti ondan kopar.

    Herkesin yararlanabileceği şeyden kimi kişiler yararlanır da başkalarına yararlanma olanağı vermezlerse bundan büyük kavga çıkar.

    Bir kararda bir Allah.

    İnsanın yaşayışı bir düzende sürüp gitmez. Sağlık bozulabilir; zenginlik kalmayabilir. Görev elden gidebilir… Gücü, büyüklüğü eksilmeyip aynı kalan tek varlık, Tanrı’dır.

    Bir katar deveyi bir eşek yeder.

    Sessiz, uysal bir topluluğu, niteliksiz, ahmak bir kişi bile yönetir.

    Bir kılın bir örmeye faydası var.

    Büyük girişimlerin gerçekleştirilmesine önemsiz görünen araçların yardımı olacağı unutulmamalıdır.

    Bir kızı bin kişi ister bir kişi alır.

    Güzel bir şeyi herkes elde etmek ister. Ama o, ancak bir kişiye kısmet olur.

    Bir kimsenin adı çıkacağına canı çıksın.

    Bkz. “İnsanın adı çıkmadansa…”

    Bir korkak bir orduyu bozar.

    Savaşta, yada birlikte iş yapacak topluluk, korkak bir kişi; kaygı, telaş, heyecan yaratan sözleriyle bozgunluğa yol açar.

    Bir koyundan iki post çıkmaz.

    Bir kimseden verebileceği kadar bir şey alındıktan sonra dolambaçlı yolla aynı şeyi bir kez daha almaya çalışmak, boşuna emek harcamaktır.

    Bir kötünün yedi mahalleye zararı vardır.

    Namusunu satmış birisi, yalnız kendi çevresi için değil, daha geniş çevreler için de tekedir. Bu durum, başka konularla, başka ortamlarda da görülür.

    Bir mıh bir nal kurtarır, bir mal bir at kurtarır.

    Herhangi bir olayı, bir işi, bir ödevi küçük saymak, önemle ele almak gerekir. Küçük görünen işler, büyük sonuçlar doğurabilir.

    Bir musibet bin nasihatten yeğdir.

    Bkz. “Bin nasihatten bir musibet yeğdir.”

    Bir ocakta okluk da çıkar, bokluk da.

    Bir aileden terbiyeli, temiz çocuk da yetişir; serseri, ahlaksız çocuk da.

    Bir pire için bir yorgan yakılamaz.

    Küçük bir zararı önlemek için büyük bir zarar göze almak yanlıştır.

    Bir selam bin hatır yapar.

    Selam bir ilgi ve sevgi belirtisidir. Küçük bir şeydir ama gönül kazanmakta büyük önemi vardır.

    Bir senden büyüğün, bir de senden küçüğün sözünü dinler.

    Önemli bir işe girişecek kimse salt kendi düşüncesiyle yetinmemeli, büyüklerinin deneyimlerinden yararlanmalı; akıllıca düşünce ileri sürebilecek küçüklere de danışmalıdır.

    Bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge, üçüncüde ele geçersin çekirge.

    Suçlu, birkaç kez kurtulma yolu bulsa bile günün birinde yakayı ele verir.

    Bir söyle iki dinle.

    Bkz. “İki dinle bir söyle.”

    Bir söz ara bozar, bir söz ara düzer.

    Öyle bir söz olur ki iki dostu düşman eder. Öyle bir söz de olur ki iki dargını barıştırır.

    Bir söz bin büyüye bedeldir.

    Büyü, kişiyi yanlış şeylere inandırır. Etkili söz ise büyüden daha güçlü bir inandırıcılık taşır.

    Bir söz yola getirir, bir söz yoldan çıkartır.

    Doğru yola götüren inandırıcı sözler de yanlış yola sürükleyen etkili sözler de vardır.

    Bir sürçen atın başı kesilmez.

    Şimdiye değin sizi memnun etmiş olan kişi bir kez yanlış bir iş yapmışsa onun için eskiden edindiğiniz kanıyı hemen değiştirmeyiniz ve kendisine ağır bir ceza vermeyiniz.

    Bir tepe yıkılır, bir dere dolar.

    Dünyada hiçbir şey kaybolmaz. Birinin kaybettiğini başkası kazanır. Bir zengin yoksullaşırken bir yoksul da zenginleşir.

    Bir uyuz keçi bir sürüyü boklar.

    Kötü yaradılışlı, kötü huylu kişi, çevresine hep kötülük aşılar, toplulukta kötüler türemesinin etmeni olur.

    Bir yemem diyenden kork, bir oturmam diyenden.

    ”Oturmam” diyen konuk, oturma şöyle dursun yatıya kalır. “Yemem” diyen de parçalarcasına sofraya saldırır.

    Bitli baklanın kör alıcısı olur.

    Kötü, işe yaramaz nesnelerin, bunlardan anlamayan isteklileri olur.

    Bodur tavuk her gün piliç.

    Ufak tefek kimseler, yaşlarından daha küçük görünürler. Yetenekleri sınırlı kişiler, bir türlü yükselmezler;oldukları yerde sayarlar. Boğaz dokuz boğumdur.

    Bir sözü söylemeden önce boğazın her boğumunda bir kez içimizden geçmeli, bunun nasıl bir sonuç doğuracağını düşünmeli, uygun olmayan yönlerini düzeltmeli, böylece tekrar tekrar düşünüp düzeltmeler yapılı, sonra söylemeliyiz. Bu provalar sırasında belki de bir sakınca hatırımıza gelir, sözü söylemekten büsbütün vazgeçeriz.

    Bol bol yiyen bel bel bakar.

    Kazandığını bol bol yiyip ilerisi için bir şey arttırmayan kişi, kazançsız kaldığı zaman acıklı duruma düşer.

    Borca haylık bir aylık.

    Borç altına girilerek yaşanan keyifli günler çok sürmez sıkıntıya dönüşür.

    Borcu iyisi vermek, derdin iyisi ölmek.

    Borçlu ve dertli yaşamaya dayanılmaz. Borçtan kurtulmanın çıkar yolu vermek, onulmaz dertten kurtulmanın çıkar yolu ölmektir.

    Borç iyi günde kalmaz.

    Borcu ilk fırsatta ödemek gerektir. Erteleyip durmak yanlıştır.

    Borçlunun dili kısa gerek.

    Borçlu, alacaklısına karşı ileri geri konuşmamalı, aşağıdan almalıdır.

    Borçlunun döşeği ateşten olur.

    Borçlu, borcunu ödeyinceye değin uyku uyuyamaz; yatağında döner durur.

    Borçlunun duacısı alacaklıdır.

    Borçlunun ölmemesi ve para kazanması için en çok dua eden alacaklısıdır.

    Borçlunun yalımı alçak olur.

    Borçlu, özellikle alacaklısının yanında göğsünü gere gere gezemez; kısılır, büzülür, suçlu gibi durur.

    Borçlu ölmez, benzi sararır.

    Borç kişiyi öldürmez. Ama hasta edecek kadar üzer.

    Borçlu çoban yoksul beyden yeğdir.

    Kişi yoksulluk ve sıkıntı içinde olduktan sonra kuru bir bey adı neye yarar?Böyle bir bey olmaktansa borçsuz, tasasız bir çoban olmak daha iyi değil midir?

    Borçtan korkan kapısını büyük açmaz.

    Borç etmek istemeyen fazla açılmaz; şuna buna ziyafet çekmez. Gidenleri kısar; kendi durumuna uygun bir yaşama yolu tutar.

    Borç uzayınca kalır, dert uzayınca alır.

    Borcun ödenmesi geciktikçe borçluluk duygusu gevşer. Zamanaşımı ile borç ödenmez olur. Dert uzayınca da hastayı güçsüz bırakır.

    Borç vermekle, düşman vurmakla.

    Borç vermekle, düşman vurmakla tükenir, yok edilir.

    Borç yiğidin kamçısıdır.

    Borç, kişiyi –borcunu ödeyebilmesi için –daha çok çalışmaya zorlar.

    Borç yiyen kesesinden yer.

    Borca alışveriş yapan, hemen para ödemez ama, ödemek zorundadır. Aldıklarının parası kesesinden çıkacaktır.

    Bostana dadanan eşeğin kuyruğu, kulağı olmaz.

    Çalıp çırpmayı huy edinen kişi, her birinde yakayı ele vererek ceza göre göre insanlıktan çıkar.

    Bostan gök iken Pazar yapılmaz.

    Nasıl gelişeceği ve ayrıntıları belli olmayan bir iş üzerinde anlaşma yapılamaz.

    Boş başak dik durur.

    Kafası boş olan kişi kendini beğenir; çevresine yüksekten bakar; iri laflar eder.

    Boşboğazı cehenneme atmışlar, “odun yaş” diye bağırmış.

    Boşboğaz, çenesi düşüğün biridir. En umulmadık yerde ille densizce bir şey söyleyecektir.

    Boş çuval ayakta durmaz.

    Karnı doymayan kimse çalışamaz. Bilgisiz, yeteneksiz kişi, kendisine verilen görevde tutunamaz. Boş eşek yorga gider.

    Üzerinde bir görev bulunmayan kaygısız kişi, rahat rahat istediği gibi yaşar.

    Boş fıçı çok langırdar.

    Bilgili, erdemli kimse çok konuşmaz; gösterişten kaçınır. Ama bunlardan yoksun olan kişi, bilgiçlik taslar; çok konuşur; boş laflarla çevreyi rahatsız eder.

    Boş gezmekten bedava çalışmak yeğdir.

    Boş gezmek, kişiyi tembelliğe alıştırır ve herkesin gözünden düşürür. Çalışmak ise, para karşılığında olmasa bile, kişinin yeteneğini arttırır ve tembel olmadığını göstererek paralı iş bulmasına yardım eder.

    Boş torba ile at tutulmaz.

    Çıkar göstermezseniz bir kimseyi bir yere bağlayamazsınız. Özveride bulunmadan istediğiniz şeyi elde edemezsiniz. Boynuz kulaktan sonra çıkar, ama kulağı geçer.

    Bir konu üzerinde sonradan yetişen, ama daha önce yetişmiş olanları geçenler vardır.

    Boyuma göre boy buldum, huyuma göre huy bulamadım.

    Bir kimse, beden yapısı, zenginliği, soyu sopu, sosyal durumu kendisininkilere uygun olan kimseler bulabilir. Ama huyu kendisinin huyuna uyan bir kişiyi kolay kolay bulamaz.

    Böyle baş böyle tıraş.

    Kişilere de durumlara da yaraşan işlemler uygulanır.

    Böyle gelmiş böyle gider.

    Halk, ileriden beri sürüp gelmekte olan bir durumun, kolay kolay değişmeyeceği kanısındadır. Kanısının bu sözle kurallaştırmıştır.

    Böyle gerek danaya, buzağının hakkını yemeye.

    Gücüne dayanarak güçsüzün hakkına el atanlar ağır biçimde cezalandırılmalıdır ki bir daha bu zorbalığı yaymasın.

    Bugün bana ise yarın sana.

    Bugün bir kimsenin başına gelen yıkım, yarın başkasının da başına gelebilir. Bundan gerekli ders alınmalıdır.

    Bugünkü işini yarına bırakma.

    Bugün yapılması gereken bir işi ertesi güne bırakmanın türlü sakıncaları vardır: Yarın daha önemli bir iş çıkabilir ve bugünkü iş yine kalır. Yada yarın çıkacak başka işler bugünküne ekleneceğinden hepsini yapmaya vakit yetmez.

    Bugünkü tavuk yarın ki kazdan iyidir.

    Bugün ayağımıza gelmiş olan kazançla yarın gelmesi olasılığı bulunan daha büyük bir kazanç arasında bir seçme yapmak gerekirse, bugünkünü yeğlemek doğrudur.Çünkü bu gerçekleşmemiştir. Öteki türlü engellerle gerçekleşmeyebilir.

    Buğday başak verince orak pahaya çıkar

    Kendisine gerekseme artan şeyler çok değer kazanır.

    Buğday ekmeğin yoksa buğday dilin de mi yok?

    Görüştüğün kimseyi ağırlayacak ya da onun istediğini verecek durumda olmayabilirsin. Ama tatlı dille gönlünü alabilirsin.

    Buğday hicaz’a giderken arpaya “ince yufkaya karışma” demiş.

    Yetki, yetenek, kişiden kişiye değişir. herkes neleri yapabileceğini neleri yapmayacağını bilmeli, bunun dışında bir iş yapmaya kalkışmamalıdır.

    Buğdayım var deme ambara girmeyince, oğlum var deme yoksulluğa ermeyince (düşmeyince).

    Bir şeyin senin olduğundan kuşkun kalmaması için gereken bütün koşullar gerçekleşmelidir.

    Buğday ile koyun, geri yanı oyun.

    Çiftçi için en geçek değer, buğday ve koyundur. Başka ürünler bunlar kadar önemli değildir.

    Buğday yanında acı at da sulanır.

    Toplum yararına gerçekleştirilen düzenlemeler, kötü niyetleri daha kolay fenalık yapmalarına yol açabilir.

    Bulanık su, balıkçının yarı kazancıdır.

    Çıkar sağlaması, ortalığın karışmasına bağlı olan kişi için karışıklık çıkması, kazancının muştusudur.

    Buldum bilemedim, bildim bulamadım.

    Kişi, elinde olanak varken bundan yararlanmayı bilmez. Yararlanma yollarını öğrendiği zaman da eline olanak geçmez.

    Burun yüzden düşmez.

    Kişinin yakın hısmı, ne denli uygunsuz yakışıksız iş yaparsa yapsın, kendisinden kopmaz, koparılamaz.

    Buyuran yorulmamış.

    İşlerini başkasına yaptıran kişi onun yorulacağını da düşünmeli, arka arkaya iş buyurmamalıdır.

    Buyurmadan tutan evlat, gün doğmadan kalkan avrat, deh demeden yürüyen at.

    Kişinin çocuğu, buyruk beklemeden neler yapmak gerektiğini bilmeli; karısı, erken uyanıp ev işlerine bakmak;atı da uyarılmadan yürüyen anlayışça olmalıdır.

    Bülbülü altın kafese koymuşlar, “ah vatanım” demiş.

    Kişi, yurdu dışında ne denli iyi bir yaşama ortamı bulunursa bulunsun, yine yurdunu arar; onun özlemini çeker.

    Bülbülün çektiği dili belası.

    Güçlüler, güçsüzleri ezer, ortadan kaldırır; ya da kendime mal eder.

    Büyük başın derdi büyük olur.

    Büyük işlerin başında bulunan, geniş sorumluluklar yüklenmiş olan kimselerin derdi çok ve büyük olur.

    Büyük lokma ye büyük söyleme.

    Hiçbir kimse başkalarını kınayıp “ben söyle bir kötü duruma düşmem” gibi sözler söylememelidir. Dünya bu, bir gün aynı olaylar kınayanın da başına gelebilir.




Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •