Yahyalıya Adanalı bir ilköğretim müfettişi geldi ve kısa zamanda ahbap olduk. Kendisine köylere gittiğinde genç öğretmenlere yük olmamasını, onların imkanlarının kıt olduğunu anlattım. Çevreyi iyi bildiğim için falan köye gidince falan kişiye selam söyle, onda misafir ol, falan köyün muhtarının hali vakti iyidir, onda kal gibi notlar verdim. Dikme köyüne varınca da Ateş Ağada misafir ol, fakat o çok nüktedandır, dikkat et, bir laf söyler altından kalkamazsın, dedim. Günlerden bir gün müfettiş, Ateş Ağaya misafir olmuş. Çok iyi ağırlamışlar, ertesi gün ahırdan atını eşeğini çıkartmış, hazırlamış, müfettişi ata bindirmiş, kendisi de eşeğe binmiş, öbür köye kadar götürüyormuş. İki günden beri hiç de o anlattığım gibi nüktedan bir adam olarak göremediği Ateş Ağayı müfettiş yavaş yavaş yoklamaya başlamış: - Ateş Ağa, maşallah senin Karakaçan çok hızlı, ateş gibi yürüyor, demiş. - Evet beyefendi iyi yürür, demiş. Beklediği cevabı bulamayan müfettiş, biraz sonra Ateş Ağanın eşeği yerde gördüğü tütün paketinin kağıdını eğilip koklayınca, Müfettiş yine söz açmış: -Ateş Ağa, senin Karakaçan okuma da biliyor herhalde, demiş. Artık sabrı tükenen Ateş Ağa: -Evet bilir beyefendi. Biraz daha okusa müfettiş olacaktı zaten, demiş.