S Harfi ile başlayan deyimler

Thema bewerten:
Ergebnis 1 bis 1 von 1

Thema: S Harfi ile başlayan deyimler

  1. Gehen Sie zu DankeHerunterladen #1
    Gehen Sie zu Danke
    Kıdemli Üye Avatar von İnfo

    Info

    Gehen Sie zum Anfang des Beitrags

    Deyim S Harfi ile başlayan deyimler

    S Harfi ile başlayan deyimler

    S Harfi ile başlayan deyimler ve deyimlerin anlamları hakkında sizlere kısa bilgiler vereceğiz.

    S Harfi ile başlayan deyimler

    Saati saatine : Tam zamanında, na onca, ne sonra.

    Saati saatine uymamak : Durumu, tavırları sık sık değişmek bir öyle böyle olmak; bir saati bir saatine uymamak.

    Saat tutmak : Bir işe başlama saatini aynntyîa saptamak ve bitinceye kadar geçecek zamanı belirlemek için sürekti olarak ya da sık ak sa atine bakmak.

    Sabaha çıkmamak: Hasta sabah olmadan ölmek. Sabah akşam: -1. Bir sabah bir akşam dmak üzere. -2. Her zaman, hiç ara vermeden.

    Sabahı etmek (bulmak): Akşam başlanan bir iş uğruna bütün geceyi uykusuz geçirmek

    Sabahın köründe : Daha ortalık ağarmadan, çok erkenden.

    Sabahlar (sabahı şerifler) hayrolsun (hayrola) : Günaydın.

    Sabır taşı: Çok sabırlı kimse.

    Sabrı taşmak (tükenmek, kalmamak): Artık sabredemeyecek duru ma gelmek.

    Sabun köpüğü gibi sönmek : Gösterişini, görkemini, albenisini en kü çük bir etkiyle çabucak yitirmek.

    Saçı başı ağarmak: Yaşlanmak, ihtiyarlanmak

    Saçına ak düşmek : Saçı ağarmaya, yaşlanmaya başlamak.

    Saçına başına bakmadan: İlerlemiş yaşından utanmadan, yaşlı biri

    olduğu halde, yaşma yakışmaz biçimde.

    Saçın ak mı kara mı önüne düşünce görürsün: “Acele etme, biraz

    sonra neler olduğunu göreceksin.” anlamında.

    Saçını başını yolmak: Çok üzülmek üzüntüsünden dövünmek

    Saçını süpürge etmek : Kadın ailesi ya da ailesinden biri uğruna elin den geleni yapmak, büyük bir Özveriyle çalışmak

    Saçıp savurmak : Parasını düşünmeden, hesapsızca harcamak.

    Saçı uzun aklı kısa : Eskiden kadınların akılca erkeklerden geri oldu ğunu vurgulamak için alay ya da şaka yollu söylenirdi.

    Saçma sapan: Akla mantığa aykırı olan (söz davranış).

    Saçma sapan konuşmak: Anlamsız, boş konuşmak

    Saç saça (baş başa) gelmek (dövüşmek) : Kıyasıya dövüşmek

    Saç sakal ağartmak (bir işte): Uzun zaman bir işte çalışmış,olarak o işte ustalaşmış olmak.

    Sedede gelmek: Konuşulması gereken asıl konuya dönme

    Sefa bulduk: ‘Hoş bulduk anlamında.

    Sefa geldiniz: “Hoşgaldirıîz.” anlamında.

    Sala pezevengi: (Ala/ yollu) Eğlence düşkünü (kimse),

    Sata sürmek: Zevk, eğlence, mutluluk içinde yaşamak

    Sağa sola : Çevreye, çevresine.





    Sağa sola bakmamak : Çevrede olup biterlere aldırmamak

    Sağ eliyle (başının arkasından) sol kulağını göstermek: Bir lambaçlı yoldan yapmaya kalkışmak.

    Sağ gösterip sol vurmak: Yanıltmak, aldatmak. Sağ gözünü sol gözünden kıskanmak: Çok kıskanç olmak.

    Sağı solu (belli) olmamak: Önceden nasıl davranacağı kestifilemeyecek bir karakterde olmak.

    Sağlama almak (bir şeyi): 0 konuda gereken önlemleri alarak rahat

    olmak.

    Sağlam ayakkabı değil: Güvenilir olmayan, tehlikeli (kimse).

    Sağlam kazığa bağlamak (bir şeyi) : O konuda her türlü önlemi al mak

    Sağlıcakla kal (kalın) : “Sağlık ve esenlik İçinde yaşamaya devam et meni (etmenizi) dilerim.” anlamında.

    Sağlık olsun : Bir kayıp, bir zarar karşısında “Fazla üzülmeye değmez, yeterki sağlığımıza bir kötülük gelmesin, tekrar yapanz, kazanırız” an lamında söylenen avuntu sözü.

    Sağlı sollu : Her iki yanda sıralanmış, her iki yandan.

    Sağmal inek: Sürekli aldatılarak mâlı ve parası başkalarınca kullanı lan, aptalca (kimse).

    Sağ ol: “Teşekkür ederim, eksik olma.” anlamında.

    Sağ olsun (yerinde olsun): Yakın olmasına rağmen kendisinden hoş lanılmayan kimse ile birlikte bulunmamayı anlatmak için söylenir.

    Sağ salim : Bir zarara uğramadan, kazasız belasız.

    Sağ yapmak: Arabanın direksiyonunu sağa çevirmek.

    Sahip çıkmak (birine, bir şeye): -1. Onu korumak, onunla yakından ilgilenmek, onu koruyup gözetmek. -2. O şeyin kendisinin olduğunu ileri sürmek.

    Sahip olmak (birine) (bir şeye) : -1. Onunla cinsel ilişkide bulunmak. -2. Onun başkalarına zarar vermesini engellemek.

    Sahne olmak (bir olaya) : Olay orada geçmek, meydana gelmek.

    Sahneye çıkmak : Ortaya çıkmak!

    Sakal bırakmak : Sakalını kesrneyip uzatmak.

    Sakalı ele vermek: Birisinin sozündan dışarı çıkamaz duruma gel mek, onun oyuncağı, kuklası olmak.

    Sakalım yok kî sözüm dinlensin: “Sizinkinden daha akla yatkın şeyler söylediğim halele, yaşım küçük diye sözlerimi yabana attınu.” an lamında sitem sözü.

    Sakız gibi: -1. Yapışkan şeyler için kullanılır. -2. Tertemiz, bembeyaz. -3. Yılışarak, sırnaşarak.

    Saldım çayıra, Allah (Mevla) kayıra : Hayvanların ya da çocukların kendi hallerine bırakıldığını belirtmek için söylenir.

    Salık vermek (bir şeyi, birini) : Onun uygun olduğunu söylemek; tav siye etmek

    Salkım saçak: Dağınık, düzensiz.

    Sallantıda bırakmak (bir şeyi): Onu sonuçlandırmamak, savsakla mak.

    Sallantıda kalmak (bir iş): O iş bir çözüme kavuşturulmamak.

    Sallasırt etmek (bir şeyi) : Onu sırtına almak, yüklenmek.

    Saltanat sürmek : Egemen, buyurucu durumda yaşamak

    Salt çoğunluk : Oylamada, yandan bîr fazla üye sayısının oyuyla sağ lanan çoğunluk

    Saman altından su yürütmek: Yaptığı işi hiç kimseye belli etmeden yapmak; herkesi birbirine düşürmek

    Sana göre hava hoş: “Öyle ya da böyle olması senin için fark et mez.” anlamında.

    Sancısı tutmak: -1. Vücudun herhangi bir yerinde ansızın sana duy mak -2. Gebe kadın, dölütün rahmi zorlamasının yol açtığı ve do ğum zamanının geldiğini bildiren sanayi duymak

    Santimi santimine : Son derece hassas bir biçimde, ne bir santim az, ne bir santim çok

    Sapına kadar: Bir kimsenin sahip olduğu bir niteliğin, durumun her yönüyle tam, üstün, yeterli, mükemmel olduğunu anlatır.

    Sarakaya almak (birini): Onunla alay etmek; alaya almak, makara ya almak.

    Sarı çizmeli Mehmet Ağa: Nerede oturduğu, kim olduğu bilinmeyen kimse için söylenir.

    Sarmaş dolaş olmak : Birbirine sarılmak, kucaklaşmak

    Sarmısak yemedim ki ağzım koksun : “Ortaya çıkınca utanılacak ya da cezalandırılacak bir şey yapmadım ki korkayım.” anlamında.

    Sarpa sarmak (bir iş): İş üstesinden güç gelinecek bir duruma gir mek, içinden çıkılmaz olmak.

    Satıp savmak: Güç durumdan kuıtulabilmek için sahip olduğu malla rı ucuza satmak.

    Satır arası: Bir yazıda açıkça söylenmeyen, ama ima edilen şey.

    Satır aralarını okumak : Bir yazıda* gizli anlamları çıkarmak.

    Savaş açmak:Olumsuz bir şeyi ortadan kaldırmak için.uğraşmak

    Savaşım vermek : Bir güce karşı koymak, bir iş konusunda çok çaba harcamak; rnücad ete vermek.

    Sayım suyum yok : Çocuk oyunlarında “kısa bir süre oyun dışıyım” an lamında kullanılır.

    Sayıp dökmek : Her şeyi söylemek, söylemediği bir şey kalmamak

    Sebilhane bardağı gibi dizilmek: Küçük görülen, hor görülen kimse ler sıra stra dizilmek.

    Selama durmak : önemli bir kimseyi, cenazeyi, göndere çekilen bay rağı selamlamak için durmak

    Selam almak: Bir kimsenin selamına karşılık vermek

    Selam çakmak (birine): Ona selam vermek

    Selamı sabahı kesmek (biriyle) : Artık onunla dosttuk etmemek konu şup görüşmemek

    Selam söylemek (birine) : -1. Selamı adı geçen kimseye götürmesini söylemek -2. Bir kimsenin gönderdiği selamı adı geçene sözle ya da yazıyla iletmek

    Selamünaleyküm kör kadı: Hatır gönül dinlemeyen, sözünü esirge meyen (kimse).

    Selam verdik borçlu çıktık: “Şöyle bir ilgilendik, işi bizim yapmamız istendi.” anlamında.

    Selam vermek (birine) : -1. Bir kimseye sözle ya da eli başa götüre rek esenlikler dilemek. -2. Namazda rekâtların sonunda başı önce sa ğa, sonra sola çevirmek.

    Senet sepet: Senet ve benzeri herhangi bir yazılı belge.



    Sen ben davası: Bir konuda uyuşmazlık durumu.

    Sen yiderken ben geliyordum : ‘Ben senden daha çok deneyim sahi biyim, bu oyunları iyi bilirim, beni aldatamazsın.” anlamında.

    Seni gidi seni: Çok yaramaz, kurnaz, haylaz kimseleri hafif yollu aza-

    rama sözü.

    Seninki (tatlı) can da, benimki (elinki) patlıcan mı? : Tehlikeli ya da yorucu görüp de yapmaktan kaçındığın işi benim (başkasının) yap mamı (yapmasını) istemen hiç de doğru değildir.* anlamında.

    Senli benli olmak : Aralarında çok içten dostluk ilişkisi bulunmak; İçli dışlı olmak.

    Sepat havası çalmak (birina) : Onun işine son varmak, onu kovmak (Kars. Vol varrnek.)

    Sepeti« pamuğu olmamak : Yeleri i bilgi birikimi olmamak.

    Serde kabadaydık var : ‘Kendisi kabadayıdır, kenef sine yakışan dav ranış da budur.” anlamında.

    Serden geçmek: Kendini bir davaya, düşünceye adamak

    Sere serpe : Açılıp /ayılarak.

    Sermayeyi kediye yüklemek: Bir işte bütün parasını yitirmek, zarar

    etmek, batmak. Serseri kurşun : bk. Kör kurşun.

    Sersem sepet (sepelek) : Uyku sersemliği geçmeden, sersemliği üzerindeyken.

    Ser verip sır vermemek : Kendisine söyteniJen ve gizli tutulması iste nilen bir şeyi her türlü baskı ve tehdide rağmen söylememek, kendi* sine güvenilmek.

    Ses çıkarmamak (sesi çıkmamak) : Herhangi bir duruma, şeye itiraz etmemek.

    Ses çıkmamak : Bir konuda hiç haber gelmemek.

    Ses etmek: Seslenmek, çağırmak.

    Sesini kesmek (birinin) (biri): -1. Onu artık konuşturmamak. -2. Bir

    kimse, konuşmasına son vermek, artık konuşamaz olmak.

    Ses (seda) çıkmamak (birinden, bir şeyden) : Herhangi bir kimse den ya da yerden bir haber ya da tepki gelmemek.

    Sesi soluğu çıkmamak : Hiçbir şey söylememek.

    Ses vermemek : Çağrıldığı, bir şey sorulduğu halde konuşmamak.

    Set çekmek (bir şeye) : Ona engel olmak, önlemek.

    Sevda çekmek : Bîr kimseye karşı büyük bir sevgi beslemek.

    Sevdasna düşmek : Bir şeyi elde etmek, gerçekleştirmek İçin var gü cüyle çalışmak.

    Seyirci kalmak : Bir olay, durum karşısında tepki göstermemek.

    Sıcağı sıcağına : Tam vakti îken , vakit geçirmeden.

    Sıcak kanlı: İyi dostluk kuran, cana yakın (kimse).

    Sıcak yüz göstermek (birine) : Ona yakınlık, dostluk göstermek.

    Sıçana dönmek: Çok ıslanmak.

    Sıçan düşse başıyanar : “0 yerde (evde) yiyecek ve kullanılacak hiç bir şay kalmamış.” anlamında.

    Sıçtı Cafer bez getir (antamazsm tez getir): ‘Olmayacak bir söz söy leyip ya da davranışla bulunup durumu kötüleştirdi, bunu hemen dü zeltmek gerek.” anlamında.

    Sıfıra sıfır elde var sıfır (hiç): “Bu kadar çaba, emek hiçbir işe yara madı.” anlamında yazıklanma bildirir.

    Sıfırdan başlamak : Bir işe sadece kendi olanaklarına güvenerek baş lamak,

    Sıfırı tüketmek: -1. Bütün parasını harcamış olmak. -2. Gücü kalma mak.

    Sıkboğaz etmek (birini): Bir işi yapması için düşünmesine, hazırlık

    yapmasına fırsat vermemek, onu sıkıştırmak

    Sıkı durmak: Durumunun sağlamlığını korumak, dayanıklı olmak.

    Sıkı fıkı: Birbiriyle yakın dostluk ilişkileri için bulunan (kimseler).

    Sıkıntı basmak (birini): Sıkılmak, bunalmak. (Kars. İçi daralmak.)

    Sıkıntı çekmek:-1. Geçim zorluklan içinde olmak; meşakkat çek mek. -2. Ruhsal yönden tedirginlik içinde olmak.

    Sıkıntıya düşmek : Parayla ilgili herhangi bir konuda, özellikle geçim

    konusunda zorluk içinde olmak

    Sıra dayağı: Birçok kimseye birbiri ardınca birer birer dayak atma.

    Sıralı sırasız: Yer ve zaman uygunluğu gözetmeden.

    Sırası düşmek: Bir iş için uygun zaman ve ortam oluşmak.

    Sırası gelmek : Uygun zaman ve ortam doğmak.

    Gerekirse, durum gerekli kılarsa.

    Sırasını getirmek : Uygun zamanını bulmak.

    Sır küpü : Pekçok insanın sırrını bilen, fakat bunları hiç kimseye söyle meye n kişi için kullanılır.

    Sırra kadem basmak : Bir kimse, ortalıktan yok olu vermek, hiç kimse

    onu görmez olmak.

    Sırt çevirmek (birine) (bir şeye): -1. Artık onunla ilgilenmez, ona yar dım etmez duruma gelmek; arka çevirmek-2. Onu değersiz, geçer siz görmek.

    Sırtı kaşınmak: Dayak yemeği hak etmek.

    Sırtından sımak {birini, bir şeyi) : Onur sorumluluğunu üzerine alma mak

    Sırtından çıkarmak (bir şeyi birinin) : Bulur giderleri ona (onlara)

    ödetmek yüklemek.

    Sırtından geçirmek (birinin): Bütün giderlerini onun kadanandan

    sağlamak, onu sömürmek

    Sırtından [pare) kazanmak : Onun olanaklarını kullanarak para ka zanmak.

    Sırtında yumurta küfesi yok ya : ‘Herhangi bir işte, verdiği sözden caymakta hiçbir sakınca görmüyor.” anlamında; arkasında yumurta küfesi yok.

    Sırtını dayamak (birine) : Para, nüfuz vb. yönlerden güçjü bir kimse nin koruyuculuğuna güvenmek; arkasını dayamak.

    Sırtı pek : -1. Kalın elbise giymiş olan (kimse). -2. Güçlü bir kimsenin

    koruyuculuğunda olan (kimse); arkası pek.

    Sırtı yere gelmemek : Yenilmemek; arkası yere gelmemek.

    Sırtı yufka : ince elbise giymiş olan (kimse); arkası yufka.

    Sırt sırta vermek : Bir konuda işbirliği yapmak, dayanışmak; arka ar kaya vermek.

    Sırt üstü : Sırtı yere gelecek biçimde; arka üstü.

    Sıtma görmemiş : Gür ve kalın ses için söylenir.

    Sidik yarışı: Herhangi bir kon udu onunla gereksiz yere yarışma, üs tünlük elde etmeye çalışma.

    Siktir et: “Kov! kovala! defet” -2. “Aldırma, önem verme.” anlamında.

    Siktirip gitmek : İstenmeyen kişi, kendiliğinden defolup gitmek.

    Silah atttna almak (birini) : Onu askerlik görevine başlatmak.

    Silah çekmek (birine) : Öldürmek, yaralamak, korkutmak gibi amaç larla silahı ona doğru yönelmek.

    Silahlar konuşmak : Silahlı çatışmaya girişmek, silahlı çatışma başla mak.

    Sil baştan : “Olmadı, bir kez daha yeniden başlayalım.” anlamında.

    Silip süpürmek : -1. Bir yerdeki yiyecek ve İçeceklerin tümünü yiyip

    içip bitirmek. -2. Bir yerdeki bütün eşyaları alıp götürmek.

    Sineimillete dönmek : Resmi görevlerini bırakıp halktan biri olarak si yaset yapmaya başlamak.

    Sinek avlamak : -1. İşi gücü olmadığı için bomboş oturmak -2. İşyeri

    sahibi müşteri gelmediği için boş oturmak.

    Sinekkaydı tıraş : Yüzde uzamış durumda hiç kıl bırakmaksızın özene rek olunan, yaptırılan tıraş.

    Sinekten yağ Çıkarmak: En olmayacak yerden bile bir çıkar elde et mek için uğraşmak

    Sineye çekmek (bir şeyi): Bir zararı, kötü davranışı ya da sözü iste meye istemeye kabullenmek

    Sinirin» dokunmak : Bir durum, kimse, şey herhangi bir yönüyle, özel liğiyle birinin sinirlenmesine yol açmak

    Sinirleri boşanmak: Kendini tutamayarak gülmek, ağlamak ya da ba ğırmak

    Sinirleri gergin olmak: Herhangi bir şeye çok sinirlenmiş olmasına karşın tepki göstermemek, ya da sinirlendirici bir durum karşısında hemen tepki gösterecek durumda olmak

    Sinirleri gevşemek (yatışmak): Sakin duruma gelmek sakinleşmek.

    Sinir olmak (birine, bir şeye): Ona sinirlenmek öfkelenmek.

    Settin sene : Ömür boyu, hiçbir zaman, sonsuza değin.

    Sivri akıllı: Başkalarının aklını beğenmeyen, başkalarına ters gelebile cek biçimde düşünceleri olan kimse İçin alay yollu söylenir.

    Sivri dilli: Kına, incitici söz söyleyen kimse için kullanılır.

    Sizden iyi olmasın : Bir konuşmada, hemen aynı düzeyde sevilip sayı lan kimselerden söz edilirken kullanılan sevgi sözü.

    Size (sizlere) ömür (siz sağ olun) : “Sözü edilen kimse öldü, Tanrı si zi daha uzun ömürlü etsin.” antammda avutma sözü.

    Soğuk almak : Soğuk havalarda üşüme sonucu hastalanmak

    Soğuk duş : Ansızın bildirilen kötü bir haberin yarattığı olumsuz etki.

    Soğuk kanlı: En tehlikeli durumlarda bile duygularına hâkim olan, ak lını kullanabilme becerisini gösteren (kimse).

    Soğuk nevale (neva): İnsanlarla dostça ilişkiler kurmaya yanaşma yan, bu yüzden davranışları sevimsiz karşılanan (kimse).

    Soğuk terler dökmek: Zorlu bir durum karşısında korkmak çok etki lenmek

    Sokağa düşmek: -1. Her isteyenle belli bir ücret karşılığı cinsel ilişki de bulunabilecek bir kadın durumuna gelmek genel kadın olmak -2. Herkesçe bilinir, konuşulur duruma gelmek

    Sokak süpürgesi: Sokak gezmelerini çok seven kimse için söylenir.

    Solda sıfır : Hiçbir değeri olmayan, benzerleriyle karşılaştırıldığında

    de ğersiz olduğu anlaşılan şey için kullanılır.

    Sol taralından kalkmak : İşleri ters gitmek, aksilik çıkarmak; ters tara fından kalkmak.

    Soluğu (bir yerde) almak: Herhangi bir kötü ya da iyi durumda he men oraya gitmek

    Soluğu kesilme : -1 Nefes alıp veremez duruma gelmek. -2. Gücü kuvveti iyice azalmak, tükenmek

    Soluk almak : -T. Soluğu ciğerlerine çekmek; »«fes almak. -2. Dinlan-ıı ak nefes almak. -3. Rahat yaşamak; nefes olmak.

    Soluk aldırmamak (birine) : Dinlenmesine, başka bir şeyle uğraşma sına fırsat vermeden çalıştırmak nefes aldırmamak.

    Soluk kesmek: Çok güzel heyecan verici olmak; nefes kesmek.

    Soluk soluğa : Koştuğu için sık sık soluyarak; nefes nefese.

    Sol yapmak : Arabanın direksiyonunu sola çevirmek.

    Son kozunu oynamak: Herhangi bir konuda istediğini elde etmek üze re elindeki son olanağı da kullanmak

    Son nefesini vermek: ölmek.

    Sonradan görme: Belli bir dönemde yoksul ofup sonradan zenginliğe kavuşan, fakat zenginlere özgü davranış biçimlerinde aşırılığa kaçan (kimse). .

    Son sözünü söylememek (söylememiş olmak) : Elinde hâlâ kullana bileceği olanaklar bulunmak.

    Sonunu almak (bir işin) : O işi bitirmek.



    Sonunu getirmek: İyi başladığı bir işi başarıyla bitirmek.

    Sopa atmak (çekmek) (birine): Onu dövmek; dayak atmak.

    Sopa yemek (birinden): Dövülmek; dayak yemek.

    Sorguya çekmek (birini): Sanık ya da tanık durumunda olan kimse ye bir suçla ilgili çeşitli sorular sormak; sorgulamak.

    Sorma gitsin : ‘Anlatması çok güç, tahminlerin çok ötesinde.” anlamın da.

    Sorumlu tutmak (birini) : Onu sorumlu saymak; mesul tutmak.

    Soylu soplu : Eski, köklü, tanınmış bir aileden gelen (kimse). Soyunup dökünmek: Üstündekileri çıkarıp daha rahat bir kıyafet giy mek.

    Soyup soğana çevirmek (birini, bir yeri): -1. Hırsız, bir kimsenin ya da bir yerin bütün parasını, değerli eşyalarını alıp götürmek. -2. Bir satıcı ya da iş yapan kimse müşterisinin ya da iş yaptıran birinin bü tün parasını çekmek.

    Sökün etmek: Birçok kimse ya da şey birbiri ardınca gelmek.

    Sövüp saymak: Bir kimse hakkında küfür, kötü söz, beddua gibi söz leri peş peşe söylemek.

    Söz açmak (bir şeyden, birinden): .Onun hakkında konuşmaya baş lamak; laf açmak.

    Söz ağzından dirhemle çıkmak : Pek konuşkan olmamak, çok az ko nuşmak; laf ağzından dirhemle çıkmak.

    Soz almak (birinden): -1. Bir kimsenin bir işi yapacağını kesin olarak bildirmesini sağlamak. -2.Bir toplantıda, sınıfta ilgili kimseden konuş mak amacıyla izin almak. -S.Erkek tarafı, çocuklarıyla evlendirmeyi is tedikleri kızın ailesinden “evet, peki, kabul’ biçimindeki vaadi almak.

    Söz anlamamak : Dik kafalı inatçı olmak; laf anlamamak.

    Söz aramızda : bk Laf aramızda.

    Söz bir Allah bir : ‘Tann’nın birliğine nasıl inanıyorsanız verdiğim sö zü yerine getireceğime de öylece inanınız!’ anlamında.

    Söz birliği etmek : bk Ağız birliği etmek.

    Söz çıkmak : bk Laf çıkmak.

    Sözde kalmak : Bir iş, yapılacağı önceden kesin olarak belirtildiği hal de yapılmamak; lafta kalmak.

    Sözden anlamak: bk Laftan anlamak.

    Söz dinlemek, (tutmak): Bir öğüde, uyarıya uygun davranmak; laf dinlemek.

    Söz düşmemek (birine): bk Laf düşmemek.

    Söz geçirememek (birine): Ona her söylediği sözü yaptırabilecek güç ve etkinlikte olmamak; laf geçirememek.

    Söz gelmek (birine): Bir kimse, bir söz ya da davranışından ötürü eleştiriye uğramak; laf gelmek.

    Söz getirmek (birine): Bir kimseye söz gelmesine yol açacak davra nışlarda bulunmak; laf getirmek

    Söz götürmez: Doğruluğu tartışmasız bir biçimde herkesçe kabul edi len’şey için söylenir.

    Söz işitmek : bk Laf işitmek.

    Söz kaldırmamak : bk Laf kaktırmamak.

    Söz kesmek : Erkek ve kız tarafınca evlendiriIeceği konusunda kesin söz verilmek

    Söz olmak: Genellikte hoş karşılanmayan herhangi bir söz, davranış vb. hakkında dedikodu yapılmak; laf olmak.

    Söz sahibi olmak: Bir konuda bilgi, beceri vb. üstünlükleri nedeniyle konuşma yetkisi bulunmak

    Söz tutmak : bk Söz dinlemek.

    Sözü açılmak: Bir konu hakkında konuşulmaya başlanmak; lafı açıl mak

    Sözü ağzına tıkamak : bk Lafı ağzına tıkamak.

    Sözü figanda bırakmak : Söylemekte olduğu bir şeyi bitirmesine fır sat vermemek; lafı ağzında bırakmak.

    Sözü ağanda gezelemek : bk. Lafı ağzında gevelemek

    Sözü bağlamak : Herhangi bir konuda yapılan konuşmayı sonuçlandır mak; lalı bağlamak,

    Sözü çevirmek : bk. Lafı çevirmek.

    Sözü (bir şeye) getirmek : Konuşmayı asıl anlatmak istediği şeye doğru yöneltmek; lafı (bir şeye) getirmek

    Sözü (sözünü) kesmek : -1. bk. Soz kesmek. -2. Anlattıklarını bitirme den konuşmayı bırakmak; lafını kesmek.

    Sözüm meclisten dışarı (sözüm yabana) : “Burada kullanacağım ya kışıksız sözlerden Ötürü özür dilerim, ayrıca bu sözlerim buradakiler-le ilgili değildir.” anlamında.

    Sözüm ona : Sanki, güya, sözde. ,

    Sözü mü olur: bk. Lalı mı otur.

    Sözüm yabana : bk. Sözüm meclisten dışarı.

    Sözünde durmak : Herhangi bir konuda verdiği sözü kesinlikle yerine getirmek; lafında durmak.

    Sözünden çıkmamak (birinin): Çeşitli yönlerden bağlandığı bir kimse nin bütün sözlerine ve İsteklerine uygun davranmak; lafından çıkma mak.

    Sözüne gelmek (birinin) : En sonunda o kimsenin sözlerinin doğrulu ğunu anlamak; lafına gelmek.

    Sözünü (lafını) balla kestim : “Sözünüzü kesmemi hoşgörü ile karşıla manızı rica ederim.” anlamında.

    Sözünü bilmek : bk. Lafını bilmek.

    Sözünü esirgememek (sakınmamak) : Bir kimse kendisi ya da başka ları için sakıncalı olabileceğini hesaba katmaksızın düşündüklerini söylemekten çekinmemek; lafını esirgememek (sakınmamak).

    Sözünü etmek : O şey hakkında konuşmak, o şeyden bahsetmek; lafı nı etmek.

    Sözünü geri almak : Söylediklerinin hoş karşılanmadığını görüp, doğ ru olmadığını kabul etmek ve söylenmemiş sayılmasını istemek; lafı nı geri almak.

    Sözünü kesmek: Konuşmasını bitirmesine fırsat vermemek; lafını

    kesmek.

    Sözünün eri (olmak): Herhangi bir konuda vermiş olduğu sözü her ne pahasına olursa olsun yerine getiren (bir insan olmak); lafının eri (ol mak),

    Sözünü tutmak : -1. Herhangi bir konuda verdiği sözü tam olarak yeri ne getirmek -2. Saydığı, sevdiği ya da herhangi bir nedenle bağlı ol duğu birinin öğüt, eleştiri v« uyarısına uygun davranmak.

    Sözü yabana atmamak : bk. Lafı yabana atmamak.

    Soz vermek (birine, bir şeye): Herhangi bir şeyi yapacağını kesin olarak söylemek.

    Soz yok : bk. Laf yok.

    Sucuk gibi ıslanmak (olmak) : Giysi ya da vücut terden ya da sudan

    iyice ıslanmak.

    Suç işlemek: Suç sayılacak bir davranışta bulunmak.

    Sudan cevap (bahane) : İnandırıcı olmayan, üstünkörü cevap (baha ne).

    Sudan çıkmış balığa dönmek : Çok şaşırmak, ne yapacağını bilemez

    duruma gelmek.

    Sudan ucuz : Çok ucuz.



    Su dökmek : Çiş yapmak, işemek; küçük aptesini yapmak.

    Su gibi akmak: -1. (Para, yiyecek, İçecek) Çok bol kullanmak. -2. Za man çok hızla geçmek.

    Su gibi bilmek (okumak) (bir şeyi): Bir konuyu yanlışsız ve duraksa madan anlatmayı (okumayı) öğrenmiş olmak.

    Su gibi ezberlemek (bir şeyi) : Bir metni, dersi, konuyu yanlışsız ve hızlı okuyabilecek ölçüde ezberlemek.

    Su gibi gitmek : (Para) Bol bol harcanmak.

    Su götürmez: Başka biçimde yorumlanamayan, tartışmasız şey için

    söylenir.

    Su götürür yeri olmamak : Başka türtü yorumlanabilecek bir yönü ol mamak.

    Su İçinde : (Bir şeyin fiyatı için) En azından, kolaylıkla.

    Su içinde kalmak : -1. Çok terlemek, -2. Çok ıslanmak.

    Su katılmamış (katılmadık) : Gerçek niteliklerini koruyan, bozulmamış olan, katıksız, saf.

    Su koyuvermek : Verdiği sözden caymak, cıvıtmak.

    Suttani tembel: Çok tembel kimse.

    Sultanahmet’te dilenip, Ayasofya’da sadaka vermek: bk. Ayasof-ya’da dilenip, Sultanahmet’te sadaka vermek.

    Surata bak, süngüye davran : “Suratı öyle asık, bakışları o denli sert ki, insan Kendini bir düşman karşısında sanıyor.” anlamında.

    Surat asmak : Beğenilmeyen bir durum karşısında kaşlarını çatıp yü züne somurtkan bir anlam vermek «omurtmak.

    Surat bir Karış : Öfkeli, suratını asmış, dargın duran kimse için söyle nir.

    Surat etmek (birine} : Ona asık surat göstermek, dargın durmak.

    Suratına bakanın kırk yıl işi ras1 gitmez: Uğursuzluğu yüzünden bel li olan kimse için söylenir.

    Suratından düşen yüz (bin} parça : bk Yüzünden düşen yüz parça.

    Suratını çarşamba pazarına çevirmek : iyice dövmek, yüzünü gözü nü kan içinde bırakmak.

    Suratını ekşitmek (buruşturmak) :bk. Yüzünü ekşNmek.

    Surat (değil) mahkeme duvarı: Hiç gülmeyen, asık suratlı kimse için söylenir.

    Sus payı: Bildiği bir şeyi söylememesi İçin bir kimseye verilen rüşvet susmalı k.

    Suspus olmak : Herhangi bir uyarı, tehdit, ya da tehlike karşısında se sini çıkaramamak.

    Susta durmak: -1. Köpek arka ayaklarının üzerinde kalkarak ve ön ayaklarını göğüs hizasında hafifçe bükerek durmak. -2. Bir kimse, nü fuzlu ya da güçlü bir insanın karşısında korku ve saygı ile durmak, çekingen davranmak.

    Sustaya kalkmak: Köpek susta durmak üzere arka ayakları üzerine kalkmak

    Suya götürüp susuz getirmek (biri, başkasını) : Bir kimseden daha akıllt olmak, o kimseyi kolayca aldatabilecek kadar kurnaz olmak.

    Suya sabuna dokunmamak: Hiç kimseyi rahatsız etmeyecek, hiçbir sorun yaratmayacak bir yol izlemek, kendisine zarar gelmeyecek bi çimde davranmak.

    Suyu baştan (başından) kesmek : Bir işi, sorunu ayrıntılarını konuş maya gerek duymadan temelinden çözmeye çalışmak.

    Suyu bulandırmak : Yolunda giden bir işin bozulması için girişimde

    bulunmak.

    Suyu görmeden paçaları sıvamak: bk. Dereyi görmeden paçaları sıvamak.

    Suyu ısınmak (kaynamak) (birinin): Bir kimsenin şu ya da bu neden le görevinden uzaklaştırılması (yada öldürülmesi) yakınlaşmak.

    Suyu mu çıktı? (bir yerin): “Bu yerin beğenilmeyecek nesi var ki kal mak istemiyorsun?” anlamında.

    Suyu nereden geliyor? ; bk Değirmenin suyu nereden geliyor?

    Suyun başı: En çok kazanç ve yarar sağlayan yer, mevki vb .

    Suyuna gitmek: Söz ve davranışlarını o kimsenin istek ve eğilimlerine uygun biçime getirmek.

    Suyunu çekmek : Özellikle para harcana harcana tükenmek.

    Suyunun suyu : bk. Tavşan suyunun suyu.

    Su yüzü görmemiş : Hiç yıkanmamış, çok kirli.

    Su yüzüne çıkmak: Bir gerçek, tutum, düşünce vb. bilinir duruma gel mek.

    Süklüm püklüm : Utanıp sıkılarak ya da korkup çekinerek.

    Sünger çekmek (geçirmek): Herhangi bir kötü, sevimsiz şeyi olma mış kabul edip unutmaya çalışmak.

    Süngüsü düşük: Keyfi, neşesi bozuk (kimse).

    Sünnet etmek (birini) (bir şeyi) : -1. Erkelerin cinsel organının ucun daki sarkık deriyi kesmek. -2. Bir şeyi, bir bölümünü kesip vermek.

    Sürçülisan etmek: Dili sürçmek, sözcükten yanlış söylemek.

    Sürek (sürgün) avı: Birçok avaran katılmasıyla çoğu kez at üzerinde avı kuşatarak yapılan avlanma biçimi.

    Sürgit yapmak (bir şeyi): Onu sürekli olarak yapmak.

    Sürgün avı: bk. Sürek avı.

    Sürmeyi gözden çekmek: bk. Gözden sürmeyi çekmek.

    Sürüncemede bırakmak (bir işi): O işi herhangi bir nedenle sonuç-landıramamak

    Sürüncemede kalmak (bir iş): O iş bir türlü sonuçlanamamak.

    Sürü sepet: Birçok kimse ya da şey.

    Sürüsüne bereket: “Pek çok, pek bol.” anlamında.

    Süsleyip püslemek (birini, bir şeyi): Onu çok süslemek.

    Süsü vermek (bir şeye, kendisine, bir şey) : Herhangi bir şeyde ya da kendisinde, belirli bir nitelik varmış gibi göstermek.

    Süt dökmüş kedi gibi: Suçlularınki gibi telaş ve korku içinde.

    Süt kuzusu : -1. Henüz kuzu iken kesilen kasaplık hayvan. -2. Küçük çocuk. -3. Nazlı, başkalarının destek ve yardımı olmadan bir iş yap ma konusunda kararsız olan kimse İçiri~alay yollu söylenir.

    Sütliman olmak (ortalık): Bir yer, ortalık sessiz, sakin, kavgasız çekiş mesiz duruma gelmek.

    Sütü bozuk: Soysuz, aşağılık (kimse). (Kars. Tüyü bozuk.)

    Sütüne havale etmek: Bir işi yapıp yapmamasını onun vicdanına, ah lakına bırakmak.

    Sütüne kalmak: Bir şeyi yapıp yapmamak onun insanlığı, namusu, ahlakı ile ilgili olmak. (Kars, İnsafına kalmak.)




Aktive Benutzer

Aktive Benutzer

Aktive Benutzer in diesem Thema: 1 (Registrierte Benutzer: 0, Gäste: 1)

Berechtigungen

  • Neue Themen erstellen: Nein
  • Themen beantworten: Nein
  • Anhänge hochladen: Nein
  • Beiträge bearbeiten: Nein
  •