H harfi ile başlayan deyimler

Rate This Thread:
Results 1 to 1 of 1

Thread: H harfi ile başlayan deyimler

  1. Go to Thank YouDownload #1
    Go to Thank You
    Kıdemli Üye İnfo's Avatar

    Info

    Go to Top of Post

    Deyim H harfi ile başlayan deyimler

    H harfi ile başlayan deyimler

    Bu yazımızda sizlere H harfi ile başlayan deyimler, deyimlerin anlamları ve örnek cümleler hakkında sizlere kısa bilgiler vereceğiz.

    H harfi ile başlayan deyimler

    Ha babam (ha): -1. Durmadan, sürekli olarak. -2. “Hadi göreyim se ni.” anlamında yüreklendirme sözü.

    Habbeyi kubbe yapmak: Pek önemi olmayan bir şeyi abartmak, önemliymiş gibi göstermek. (Kars. Pireyi deve yapmak.)

    Haber almak (birinden) : Birinden bir haber, bilgi öğrenmek, kendisi ne haber iletilmek.

    Haber atlamak: Bir haberi zamanında alıp yayımlayamamak.

    Haber çıkmamak : Beklenen haber gelmemek, hakkında bilgi verilme mek.

    Haberi olmak (bir şeyden): Onun hakkında bilgisi olmak.

    Haber salmak (birine, bir yere) : Ona, oraya haber göndermek.

    Haber vermek (birine): -1. Oha söz konusu şeyi bildirmek. -2. Bir du rumun belirtilerini yansıtmak.

    Ha bire : Hiç ara vermeden, sürekli olarak.

    Hacet kalmamak (bir şeye): Gereği olmamak, gereği kalmamak.

    Hacı ağa : Gelişigüzel yere para harcayan, kültürsüz (zengin).

    Haciz konmak (koymak) (bir yere): Borçlunun malına mahkeme yo luyla et konmak (koymak).

    Haddi hesabı yok : “Sınırsız, ölçüsüz.’ anlamında.

    Haddi mi? (haddine mi düşmüş?): “Onda bunu yapacak güç, yete nek, cesaret yoktur.” anlamında tehdit, küçümseme yollu söylenir.

    Haddini bildirmek (birine) : Ona, her işe burnunu soktuğu, küstahlık ettiği için sert bir karşılık vermek.

    Haddini bilmek : -1. Gücünü, yetkisini, yeteneğini bilmek. -2. Her işe burnunu sokmamak, küstahlık etmemek.

    Ha deyince : Hemen, istenilen zamanda.

    Hadise çıkarmak: Tatsız bir olaya yol açmak; kavga çıkarmak, otay çıkarmak.

    Hafakanlar (afakanlar) basmak (boğmak) -(birini) : Çok sıkılmak, bu nalmak.

    Hafif atlatmak (bir şeyi) : Bir kazayı, tehlikeyi, ölüm olmaksızın, ciddi bir yara almaksızın geçirmek.



    Hafife almak (birini, bir şeyi) : Onu küçümsemek; ona önem verme mek.

    Hafiflik etmek: Hoş olmayan, ahlak kurallarıyla pek bağdaşmayan bir söz söylemek, davranışta bulunmak.

    Hafif tertip : Biraz, fazla aşırıya kaçmadan, şöyle böyle.

    Hafta sekiz gün on dokuz: Hemen her gün, bıktıracak ölçüde sık.

    Hah şöyle : “İyi yaptın, aferin.” anlamında.

    Hak etmek (bir şeyi) : -1. Hakkı olan bir şeyi, emeğinin karşılığını al mak. -2. Kötü davranışı nedeniyle layık olduğu karşılığı görmek.

    Hak getire : “Ne arar, yoktur.” anlamında.

    Hakkı geçmek (birine, bir şeye) :-1. Bir kimsede, şeyde emeği, hiz meti bulunmak. -2. Hakkından bir parçası başkasına verilmiş olmak.

    Hakkından gelmek (bir şeyin, birinin): -1. Yapılması güç bir işi ba şarmak. -2. Bir kimseye hak ettiği cezayı vermek.

    Hakkını vermek (birinin, bir şeyin) : -1. Çalışmasının karşılığını tam olarak ödemek. -2. Bir işe gerektiği ölçüde emek vermek.

    Hakkını yemek : Bir kimseye hakkı olan şeyi vermemek, onun hakkını zorla olmak.

    Hakkın rahmetine kavuşmak : ölmek.

    Hakkı olmak :1. Bir şeyde alacağı bulunmak; ona emeği geçmiş ol mak. -2. Sözünde, savında haklı olmak.

    Haklı bulmak (birini) : Haklı olduğunu kabul etmek; onu uygun, yerin de görmek.

    Haklı çıkmak : -1. Haklı olduğu anlaşılmak. -2. Bir şey bir kimsenin ya-nılmadığını göstermek.

    Haksız çıkmak : Haksız olduğu anlaşılmak.

    Haksız yere : Haksız olarak, hak etmediği halde. .

    Hak vermek (birine) : Onun haklı olduğunu kabul etmek, ona yanıl-madığını söylemek.

    Halden anlamak : Bir kimsenin durumunu göz önüne alarak anlayışlı davranmak.

    Halep ordaysa, arşın burada : “Yaptığını söylediğin şey, inandırıcı ol sun İstiyorsan, haydi burada da yap, görelim.” anlamında.

    Hale yola koymak (bir şeyi) : Onu düzenlemek, iyileştirmek, düzelt mek.

    Hal hatır sormak (birine) : Bir kimseye “nasılsınız” diye sormak.

    Hali duman olmak : Kötü bir duruma düşmek, perişan olmak.

    Hali harap : Birinin, bir şeyin durumunun “kötü, bitkin, perişan.” olduğu nu anlatmak için söylenir.

    Hali kalmamak (bir şeye) : Çok yorulmak, gücünü yitirmek; başka şey yapacak gücü kalmamak.

    Halim selim : Sakin, kendi halinde, yumuşak huylu (kimse).

    Hali vakti yerinde : Oldukça varhkU, geçim sıkıntısı çekmeyen (kimse).

    Hallaç pamuğu gibi atmak (bir şeyi, bir yeri): Onu, orayı dağıtmak, her birini ayrı yere atmak.



    Halsiz düşmek : Güçsüz kalmak; bitkin düşmek.

    Halt etmek (karıştırmak) : Uygunsuz İşler yapmak, sözler söylemek, davranışta bulunmak.

    Halt yemek : Yakışıksız ya da kötü bir iş yapmış olmak.

    Halvet olmak (birileriyle, biriyle) (bir yer) : -1. Birkaç kişi gizli görüş mek İçin bir odaya kapanmak. -2. Bir yer dayanılmaz derecede sıcak

    olmak.

    Hamamın namusunu kurtarmak : Kötü bilinen bjr yerin işin durumu nu kurtarmak için sözde çarelere başvurmak.

    Hamhum şaralop : -1. Boş ve anlamsız söz. -2. El çabukluğu ya da hi le ile yapılan akıl ermez iş.

    Hancı sarhoş, yolcu sarhoş : “Kimin ne yaptığı, ne söylediği belli de ğil.” anlamında.

    Hangi akla hizmet ediyor? : “Neden böyle akılsızca işler yapılıyor?” anlamında; ne akla hizmet ediyor?

    Hangi dağda kurt öldü? : “Ne (ler) oldu da, böyle beklenmedik ve ho şa giden bir iş yaptı, davranışta* butundu?” anlamında.

    Hangi rüzgâr attı? : “Uzun zamandır geliniyordunuz, nasıl oldu da ge-lebildiniz?” anlamında sitem, alay yollu söylenir.

    Hangi taşı kaldırsan altından çıkar: -1. “Her işe karışıyor.” anlamın da. -2. “Her işten anlar.” anlamında.

    Hanım evladı: Nazlı büyütülmüş kimse. -2. Piç.

    Hanım hanımcık: İyi bir hanıma yakışır davranışları, giyimi olan (ka dın, kız).

    Hanya’yı Konya’yı Öğrenmek (anlamak) : Çeşitli olaylarla karşılaşa rak yaşamda insanın basma neler gelebileceğini öğrenmek; dünya nın kaç bucak olduğunu anlamak.

    Hapı yutmak: Kötü bir durumla karşı karşıya kalmak.

    Hapis giymek (yemek) : Hapis cezasına çarptırılmak.

    Hapis yatmak : Cezası süresince tutukevinde kalmak.

    Hapse atmak (tıkmak) : Tutuklayıp cezaevine göndermek; içeri at mak.

    Hapse girmek (hapsi boylamak): Suçlu bulunup cezaevine konmak.

    Haraca bağlamak (kesmek) (birini, bir yeri) : Ona belli zamanlarda belli miktarlarda haraç vermesini zorbalıkla kabul ettirmek.



    Haraç mezat satmak: Açık artırma ile satmak.

    Haraç yemek: Zorbalıkla başkalarından para toplamak.

    Harama uçkur çözmek: Evlilikdışı cinsel ilişkide bulunmak.

    Haram etmek (bir şeyi, birine) : Bir kimseye verilen bir şeyin yararlı

    olmamasını İstemek Haram olmak (bir şey, birine) : O şeyden yararlanamamak; o şey

    ona hiçbir yarar getirmemek.

    Haram yemek: Haksız yollardan kazanç sağlamak.

    Hararet basmak (birini): -1. Çok susamak. -2. Vücut ateşi yükselmek.

    Hararet kesmek (söndürmek): Bir içecek susuzluğunu gidermek.

    Hararet vermek (bir şey, birine): Susatmak, susamasına yol açmak.

    Harbi keriz (marşandiz): İşin doğrusu, gerçeği.

    Harbi konuşmak: Yalansız, gerçekleri gizlemeden konuşmak.

    Harcı olmak (bir şey, birinin): -1. Birinin yapabileceği bir iş olmak.

    -2. Ancak o kimseye özgü bir iş olmak.

    Harekette geçmek : Bir İşi yapmaya başlamak.

    Harekete getirmek (birini, bir şeyi); Onu kımıldatmak, canlandır mak.

    Hareket noktası: Yapılacak bir işin, geliştirilecek bir düşüncenin baş langıç noktası.

    Haremlik selamlık olmak: Bir yerele kadınlar ve erkekler ayrı gruplar

    halinde oturmak.

    Harfi harfine : Tastamam, uygun, tıpatıp.

    Har gür: Karışıklık, kargaşa.

    Hariçten gazel okumak (atmak) : -1. Bir konuda bilgisi olmadığı hal de görüş bildirmek. -2. Öncesini bilmediği bir konuşmaya yersiz ve zamansız katılmak, müdahele etmek.

    Haritadan silmek (silinmek) : Herhangi bir nedenle ortadan kaldır mak (kaldırılmak).

    Har vurup harman savurmak: Elindekileri hesapsızca harcayıp tüket mek.

    Hasır attı etmek (bîr şeyi) : Onu örtbas etmek, unutturmaya çalış mak, işleme koymamak; minder altı etmek.

    Hasret çekmek :Ayn kalınan bir şeyi, kimseyi özlemek, onu görmek is temek, Özlem duymak; Özlem çekmek.

    Hasret gidermek: Uzun süre görülmeyen, ayrı kalınan bir kimseyle görüşüp konuşmak; Özlem gidermek

    Hasret gitmek (bir yere, kimseye): Özlemini çektiği bir yeti ya da kimseyi göremeden ölmek.

    Hasret kalmak (birine, bir şeye) : Onu çok özlemek, ona özlem duy mak.

    Hastalık hastası: Hiçbir hastalığı olmadığı halde, kendinde sürekli ola rak birtakım hastalıklar olduğunu sanan kimse için alay yollu söyle nir.

    Hastalık kapmak, (hastalığa tutulmak): Bulaşıcı bir hastalığa yaka lanmak.

    Haşa huzurdan : ‘Bağışlayın, konuyla ilgili yakışıksız bir söz söyleyece ğim, alınmayın.” anlamında.



    Haşa sümme haşa : “öyle olmasına olanak yok.” anlamında.

    Haşatı çıkmak: -1. İşe yaramaz bir duruma gelmek. -2. Çok yorulmak.

    Haşir neşir olmak (biriyle) (bir şeyle) : -1. Onunla, onlarla kaynaş mak, sıkı fıkı olmak. -2. Onunia uğraşmak.

    Ha şöyle : “Aferin, bravo, tamam.” anlamında.

    Ha şunu bileydin : “Bunu daha önceden anlamam, bilmen gerekirdi.” anlamında.

    Hata etmek (işlemek) : Yanlışlık yapmak, yanılgıya düşmek.

    Hataya düşmek: Yanılmak, farkında olmadan bir yanlışlık yapmak.

    Hatır belası: Sevilip sayılan bir bir kimsenin ricası üzerine yapılan iş, katlanılan sıkıntı.

    Hatır gönül bilmemek (tanımamak) : Doğru”bildiği yoldan kimsenin hatırı için şaşmamak, doğruluğuna inandığı işi yapmak.

    Hatırı kalmak: Gücenmek, darılmak, kırılmak.

    Hatırına bir şey gelmesin : ‘Sözüm, davranışım sana karşı değil, sen alınma.” anlamında.

    Hatırına gelmek: Anımsamak, hatırlamak.

    Hatırında kalmak: Unutmamak.

    Hatırından çıkamamak (birinin) : Sevilip sayılan bir kimsenin isteğini yapmazlık edememek.

    Hatırından çıkarmamak (bîr şeyi, birini) : Onu unutmamak.

    Hatırından çıkmamak: Unutmamak.

    Hatırından hayalinden geçmemek: Akla hiç gelmemek, hiç düşün memek.

    Hatırında tutmak: Unutmamak.

    Hatırını hoş etmek: Birini sevindirmek, memnun etmek. (Kars. Gönlü nü almak.)

    Hatırını kırmamak: Onun ricasını, isteğini yerine getirmek.

    Hatırını saymak : Bir kimseye gereken saygıyı göstermek.

    Hatırı sayılır : -1. Sözü geçen, saygı gören (kimse). -2. Oldukça çok.

    Hatır için : Onu sevindirmek için, onun gönlü olsun diye.

    Hatır sormak : “Nasılsınız, iyi misiniz?” diye sormak.

    Hava almak : -1. Açık havaya çıkıp dinlenmek. -2. İçine hava dolmak. -3. Eline bir şey geçmemek, umduğunu bulmamak.

    Hava atmak (basmak): Üstünlük taslamak. (Kars. Çalım satmak.)

    Havada kalmak : -1. İstenilen sonuca ulaşmamak. -2. Bir düşünce ka nıtlanmadığı için tutarlı olamamak.

    Havadan sudan konuşmak : Belli bir konudan değil de, günlük gelişi güzel konulardan konuşmak. (Kars. Dereden tepeden konuşmak.)

    Hava hoş : “Bir kimseye göre bir işin şöyle ya da böyle olması pek bir fark yaratmaz.” anlamında.

    Havanda su dövmek : Hiçbir yarar sağlamayan, sonuca bağlanma yan işler yapmış olmak.

    Hava parası: Bir yeri kiralamak ya da satın almak için, o yerde otu ranlara açıktan verilen para.

    Hava vermek: Bir şeyin, yerin etkileyici duruma gelmesine yardımcı. olmak.

    Havaya gitmek : Hiç bir işe yaramamak; boşa gitmek.

    Havaya savurmak (bir şeyi) : Onu savurganca harcayıp tüketmek.

    Havaya uçmak : Bir patlama sonucu dağılmak, param parça olmak.

    Havsalası almamak (havsalasına sığmamak) (bir şeyi) : Onu, onun olabileceğini aklı bir türlü kabul etmemek; kafası almamak.

    Hay ağzına sağlık : bk. Ağzına sağlık.

    Hay aksi şeytan : bk. Aksi şeytan.

    Hayale dalmak : Yaşadığı ortamdan uzaklaşıp düş dünyasına dalmak.

    Hayale kapılmak : Hayallerin etkisinde kalmak.

    Hayal gücü : bk. Düş gücü.



    Hayalinden geçirmek (bir şeyi, birini): Onu düşünmek.

    Hayal kırıklığı: Düşünülen bir şeyin gerçekleşmemesinden duyulan üzüntü; düş kırıklığı.

    Hayal kurmak: Gerçekleşmesi istenen bir şeyi düşünmek; düş kur mak.

    Hayal meyal: -1. Betti belirsiz bir biçimde. -2. Açık seçik olmayan.

    Hayata atılmak : Geçimini sağlamak üzere çalışmaya başlamak.

    Hayat adamı: Günün koşutlarına ayak uydurabilen, her işi başarabi len kimse.

    Hayata geçirmek : bk. Yaşama geçirmek.

    Hayata gözlerini kapamak (yummak): Ölmek.

    Hayata küsmek: Yaşama sevincini yitirmek.

    Hayat arkadaşı: -1. Eş, kadın için koca, erkek için kadın. -2. Birlikte

    yaşamaya başlayan kimselerden (kadın ve erkek) her biri.

    Hayatı kaymak : Yaşama düzeni alt üst olmak.

    Hayatına girmek (biri): Biri onun yaşamında yer almak.

    Hayatına (yaşamına) son vermek (biri, bir şey): -1. Kendini öldür mek, intihar etmek. -2. Kapatmak, bitirmek.

    Hayatını borçlu olmak (birine): -1. Biri tarafından ölümden kurtarıl mış olmak. -2. Yaşamını bir kimsenin desteğiyle kazanmış olmak.

    Hayatını kazanmak :Geçimini sağlamak.

    Hayatını yaşamak : Yaşamını dilediği gibi geçirmek.

    Hayat kadını: Genel kadın, orospu, fahişe.

    Hayat kavgası (mücadelesi): Yaşamak için harcanan çabalar.

    Hayat memat meselesi: Hayati önemi olan sorun konu; ölüm kalım meselesi.

    Hayat pahalılığı: Gelir ile gider arasındaki dengenin gelir aleyhine bo zulması; temel gereksinmelerin pahalı olması.

    Hayatta olmaz : “Hiçbir zaman olmaz.” anlamında; dünyada olmaz.

    Hayat vermek (bir şeye, bîrine) : Onu canlandırmak, ona canlılık ka zandırmak.

    Haybeye kürek çekmek: Boşu boşuna uğraşmak, hiçbir olumlu so nuç alamamak.

    Haydi canım sen de: “Haydi oradan, olmaz öyle şey, bu ciddiye alı namaz.” anlamrnda.

    Haydi haydi: -1. “Fazla uzatma, kısa kes.’ -2. Kolay kolay ,bol bol. -3. Olsa olsa, en çok.

    Haydi oradan : -1. “Olmaz öyle şey.” -2. “Çekil git oradan.” anlamın da.

    Hayır beklememek (bir şeyden, birinden) : Ondan yarar ummamak, onun iyi olacağını sanmamak.

    Hayırdır inşallah : -1. “Gördüğün düş iyi bir olayın habercisi olsun.” -2. (Şaşkınlık yaratan durumlarda) “O da ne?” anlamında söylenir.

    Hayır etmemek : -1. Yararı olmamak. -2. İşe yaramamak.

    Hayır gelmemek (bir şeyden, birinden) : Onun bir yararı dokunma mak.

    Hayır görmemek (bir şeyden, birinden): Ondan yarar sağlayama mak.

    Hayır İşlemek : Yararlı bir davranışta bulunmak.

    Hayır kalmamak (bir şeyden, birinde) : O şey işe yaramaz, o kimse iş göremez duruma gelmek.

    Hayır ola (hayrola): “Ne var, ne oluyor?” anlamında merak bildirir.

    Hayır sahibi: İyilik yapmayı seven kimse.

    Hayır yok (bir şeyde) (birinde): -1. “O şey artık işe yaramaz.” -2. “O kimseye güvenmeyin, İstediğinizi yapamaz.” anlamında.



    Hayra yormak (bir şeyi) : Bir olayı, bir düşü iyi bir durumun belirtisi olarak saymak.

    Hayrete düşmek : Şaşmak, şaşırıp kalmak.

    Hayrı dokunmak (bir şey, birine): -1. O şey bir işe yaramak. -2. Ona iyilikte bulunmak, onun İyiliğini görmek.

    Hayrını görmek (bir şeyin) : Onu iyi günlerde kullanmak.

    Hazıra konmak : Hiçbir emek harcamadan başkasının yaptığı bir şey den yararlanmak.

    Hazırdan yemek : Çalışmadan eski kazandıklarını yemek.

    Hazırlık görmek : -1. Bir iş için gereken şeyleri hazırlamak. -2. Bir yol culuk için gerekenleri tamamlamak.

    Hazır yiyici: Çalışmayan, daha önce kazanılmış olanları harcayan tembel (kimse).

    Hedef almak (bir şeyi) (birini) : -1. O şeye nişan almak. -2. Bir şeyi ona yöneltmek. -3. Yermek, eleştirmek yıpratmak düşüncesiyle onu karşısına almak.

    Hedef olmak (bir şeye) : İstenmeyen, hoş olmayan bir davranışla kar şılaşmak.

    Helak etmek (birini, kendini) : -1. Onu öldürmek, ortadan kaldırmak -2. Onu çok yormak, bitkin duruma getirmek.

    Helak olmak : -1. Ölmek, yok olmak. -2. Çok yorulmak, bitkin düşmek.

    Helal olsun : -1. “Bu şeyi ona verdim, güle güle kullansın.” -2. “Verdi ğim şeyin karşılığını istemiyorum, ona bırakıyorum.” -3. “Büyük bir ye teneği var.” anlamında.

    Helal süt emmiş : İyi ahlaklı, temiz karakterli (kimse).

    Hele bir: “Yap da göreyim, bak o zaman sana gösteririm.” anlamında tehdit sözü.

    Hele şükür: “Çok şükür istenen sonuca ulaşıldı.” anlamında.

    Hemen hemen : Yaklaşık olarak; aşağı yukarı.

    Hem kel, hem fodul: Hem yeteneksiz, hem de üstün olduğunu iddia eden (kimse).

    Hem nalına hem mıhına (vurmak) : Birbirine karşı olan iki yanı da destekleme (destekler biçimde konuşmak).

    Hem suçlu hem güçlü : Suçlu olduğu halde karşısındakini suçlamaya kalkışan (kimse).

    Hep bir ağızdan: Aynı anda pekçok kişi beraberce (söylemek, konuş mak).

    Her Allah’ın günü : Her gün; Tanrı’nın günü.

    Her boyaya girip çıkmak:Çeşitli işlerde belirli süreler çalışmış olmak.

    Her dem taze : -1. Yaşlı olduğu halde her zaman genç görünmeye ça lışan (kimse), -2. Bütün yıl yeşil kalan (bitki).

    Her derde deva : Birçok şeye çare olan, birçok hastalığa iyi gelen.

    Her gördüğü sakallıyı babası sanmak: Görünüşe aldanmak.

    Her işe burnunu sokmak: İlgisi olsun olmasın her şeye karışmak; burnunu sokmak.

    Her kafadan bir ses çıkmak : Bir konuda konuşurken herkes aynı an da düşüncesini söylemek..

    Herkese şapur şupur da, bize gelince ya Rabbi şükür mü? : “Baş kalarına cömertçe verdiğiniz şeyleri sıra bana gelince niçin esirgiyor sunuz?” anlamında.

    Her keseye uygun : Herkesin sıkıntıya düşmeden atabileceği ucuzluk ta olan.

    Herkes gider Mersin’e, biz gideriz tersine : “Herkes bu işi yoluyla yöntemiyle yapıyor, biz İse bu konuda yanlış bir yol izliyoruz.’ anla mında.

    Herkesin ağzına düşmek (herkesin ağzına sakız olmak) : Dedikodu konusu olmak.

    Her nasılsa : “Nasıl olduysa.” anlamında, beklenmedik bir durum karşı sında kullanılır.

    Her ne hal ise : “Uzatmayalım, geçelim.” anlamında.

    Her ne ise : -1. “Ne olursa olsun.” -2. “Tutan neyse.” -3. “Olan olmuş, uzatmayalım artık.” anlamında.



    Her nedense : Nasıl olduğu anlaşılmayan durumlar için kulanılır.

    Her ne kadar: Şart cümlelerinin başına gelerek yargının* doğallığını, yetersizliğini bildirir.

    Her tarafı buz kesmek : -1. Çok üşümek. -2. Şaşırıp kalmak, ne yapa cağını bilememek.

    Her tarakta bezi olmak : Birbirinden farklı işlerle uğraşır olmak; kırk tarakta bezi olmak.

    Her telden çalmak: Her işi yapabilir, her şeyden anlar olmak.

    Hesaba almak (katmak) (bir şeyi, birini): Onu göz önünde bulun durmak, düşünmek; önemsemek.

    Hesabı kesmek: Bir kimseyle ilişkiyi ya da alışverişi kesmek, buna son vermek.

    Hesabını bilmek: Tutumlu olmak.

    Hesabını görmek: -1. Borcunu ödemek. -2. Onu öldürmek.

    Hesap etmek (bir şeyi): -1. Onu hesaplamak. -2. Onu kendi kendine tartışıp düşünmek.

    Hesap sormak (birine, birinden): Bir kimseyi yaptıklarından dolayı sorguya çekmek.

    Hesaptan düşmek (bir şeyi, birini): -1. Bir alacağı ya da borcu hesaptan çıkarmak. -2. Bir şeyi, bir kimseyi yok saymak.

    Hesapta olmamak : Daha önce hiç düşünülmemiş olmak.

    Hesap (hesabını) vermek: -1. Bir işin, harcamanın durumunu göster mek. -2. Sorumlu olduğu bir konuda sorgudan geçmek, savunma yapmak.

    Hevesi kursağında (içinde) kalmak: İstediği şeyi elde edememiş ol mak.

    Hevesini almak (bir şeyden): İstediği şeyi elde etmiş olmak.

    Heyheyleri tutmak (gelmek, üstünde olmak) : Çok sinirlenmek, bağı rıp çağırmak.

    Hık demiş (anasının, babasının) burnundan düşmüş : Pekçok yönü, özelliği anasına, babasına benzeyen (kimse).

    Hık mık etmek (demek) : -1. Sorulan bir soruya belli belirsiz karşılık lar vermek. -2. Bir işi yapmamak için çeşitli nedenler İleri sürmek.

    Hıncını (birinden) çıkarmak (almak): Öfkesini başkasına kötü davra narak çıkarmaya çalışmak, öcünü (ondan) almak.

    Hınç almak: bk. Öç almak.

    Hır çıkarmak, (hırgür çıkarmak) : Olur olmaz şeylerden kavga çıkar mak.

    Hırsından çatlamak: Çok kızmak, öfkelenmek.

    Hırsım almak: Bir davranışta bulunarak öfkesini yatıştırmak. (Kars. Acı sını çıkarmak.)

    Hırsını alamamak: Öfkesini yenememek.

    Hırsını çıkarmak (birinden, bir şeyden): Öfkesin i bir başkasına ya da bir başka şeye sataşarak yenmeye çalışmak.

    Hırsını yenmek : Öfkesini belli etmemeye çalışmak.

    Hışmına uğramak: Birinin öfkesi, kızgınlığı kendisine yönelmek.

    Hıyar ağa (ağası): Kaba, görgüsüz, saygısız (kimse).

    Hızır gibi yetişmek; Bir kimse, bir başkasının sıkışık, çaresiz duru munda yardımına yetişmek.

    Hiç değilse (olmazsa): -1. “Başka bir şey olmasa bile.” -2. “Bari.” -3. “En azından? anlamında.

    Hiç yoktan : Durup dururken, boş yere, hiç yüzünden.

    Hiddete gelmek (kapılmak): Kızmak, öfkelenmek.

    Hilesi hurdası yok : -1. Yalanı dolanı olmayan (şey), -2. Hile ile iş gör meyen (kimse).

    Hin oğlu hin : Çok kurnaz, çıkarını ve işini bilen (kimse). (Kars. Anası nın gözü.)

    Hislerine kapılmak: Duygularına göre davranmaya başlamak.

    Hisse çıkarmak (bir şeyden) : -1. Kendisiyle ilgili bir yön bulmak. -2. Pay çıkarmak.

    Hisse kapmak : Bir olaydan yararlı bir ders çıkarmak.

    Hissi vermek (uyandırmak) (bir şey): O şey sözü edilen şeye ben zer bir duygu uyandırmak, o izlenimi uyandırmak.



    Hizaya gelmek: -1. Düzgün olarak sıraya dizelmek -2. Davranışlarını düzeltmek, doğru yola yönelmek.

    Hizaya getirmek: -1. Bir çizgi üzerinde düzgün olmasını sağlamak. -2. Bir kimsenin davranışlarını çeşitli yollarla düzeltmek, onu doğru yola getirmek

    Hodri meydan : “Kendine güvenen ortaya çıksın.” anlamında meydan okuma.

    Hokka gibi: Ufak ve düzgün (ağız).

    Hokka gibi oturmak : Giysi, vücuduna uygun gelmek, tam olmak.

    Hop oturup hop kalkmak: Öfkesinden yerinde duramaz olmak, çok sinirlenmek.

    Hora geçmek : İşe yaramak, beğenilmek; makbule geçmek.

    Hor bakmak (hor görmek) (bir şeye, birine ) : Ona değer vermemek; aşağı görmek.

    Hor kullanmak (bir şeyi) : Onu hırpaiarcaşına kullanmak

    Horozlar ötmek : Sabah olmak.

    Hor tutmak (birini) : Bir kimseye karşı kalbini kırarcasına davranmak.

    Hoşafına gitmek (bir şey): Onu beğenmek, hoşuna gitmek.

    Hoşafın yağı kesilmek: Güzel bir şey karşısında söyleyecek söz, yapacak bir şey bulamaz duruma gelmek

    Hoşbeş etmek (biriyle): Onunla sohbet etmek

    Hoş bulduk (safa bulduk): “Hoş geldiniz” sözüne karşılık olarak söylenir.

    Hoşça kal (kalın): Bir yerden ayrılan kimsenin kalanlara söylediği iyi dilek sözü.

    Hoş geldiniz (safa geldiniz): Konukları karşılarken söylenen nezaket sözü.

    Hoş görmek (bir şeyi, birini) : Bir kimsenin kusurunu anlayışla karşı lamak

    Hoş tutmak (birini): Ona iyi davranmak, onu kırmaktan, incitmekten kaçınmak

    Hoşuna gitmek : Bir şeyden, kimseden hoşlanmak, onu beğenmek.

    Höt demek (birine): Onu korkutmak, ona çatmak (Kars. Gözdağı vermek.)

    Hurdası çıkmak : İşe yaramayacak duruma gelmek çok eskimek bo zulmak

    Hurdaya çevirmek (bir şeyi): Artık onu işe yaramayacak, kullanıla mayacak duruma getirmek

    Huyuna suyuna gitmek: Bir kimseyi kızdırmayacak davranışlarda bu lunmak, onun isteğine uygun hareket etmek.

    Huyu suyu (birinin): Onun mizacı, karakteri.

    Huzuru kaçmak: Rahatsız olmak tedirginlik duymak

    Huzurunu kaçırmak: Onu rahatsız etmek, ona tedirginlik vermek

    Huzur vermek (birine): -1. Onu rahat bırakmak -2. Onu dinlendir mek

    Hükmü geçmek (hüküm yürütmek) : Sözü geçmek, sözü dinlenmek

    Hükümet kapısı: Devlet dairesi.

    Hüküm giymek: Bir kimsenin hakkında ceza hükmü verilmek (Kars. Ceza yemek.)

    Hüküm sürmek: -1. Bir yerin sahipliğini yapmak orada görevini sür dürmek -2. Yaygın olmak, sürüp gitmek, devam etmek

    Hüküm vermek: -1. Yargıç bir karara varmak ya da bir suçlu hakkın da ceza vermek -2. İyice düşündükten sonra vardığı kararı bildirmek

    Hülya kurmak (hülyaya dalmak) : Hayal kurmak.

    Hürya etmek : Bir yere girerken ya da bir yerden çıkarken hep birlikte hücum etmek

    Hüsnü kuruntu : Herhangi bir durumu kendisi için İyi olarak yorumla ma.

    Hüsrana uğramak: Bir işten beklenilen sonucun elde edilememesi yüzünden zarar görmek




Thread Information

Users Browsing this Thread

There are currently 1 users browsing this thread. (0 members and 1 guests)

Posting Permissions

  • You may not post new threads
  • You may not post replies
  • You may not post attachments
  • You may not edit your posts
  •