“Sağduyu”
Japon Halk Hikayelerinden; Eskiden Kyoto yakınlarında Atogoyama diye bilinen bir dağda, büğe bir rahip yaşardı. Bu rahip, tüm yaşamını tamamen ibadet etmeye ve sutra[1] okumaya adamıştı.
Rahibin yaşadığı tapınak, köyden oldukça uzaktaydı. Tapınak, oldukça elverişsiz bir yerde olduğundan; başkalarının yardımı olmaksızın tapınakta yaşamak imkansızdı. Bu yüzden; birkaç dindar köylü, belli günlerde tapınağa sebze ve pirinç götürerek bu konuda rahibe yardıma oluyorlardı. Bu iyiliksever kişiler arasında, bir de ava bulunuyordu.
Bu ava, bir gün, rahibe bir torba pirinç götürmüştü. Rahip, anlatmak istediği önemli bir şey olduğunu söyleyerek, avayı bir köşeye çekti:
— ‘Bir süreden beri, burada tuhaf bir şeyler oluyor. Benim gibi günahkar ve ahmak bir rahibe neden böyle bir şey görünüyor, doğrusu bir türlü aklım almıyor. Bildiğin gibi, ben yıllardır ibadet ediyor ve sutra okuyorum. Bu mucizenin, belki de bu gayretime karşılık bana bahşedilen bir mükafat olabileceğini düşünüyorum. Ancak, yine de emin olamıyorum. Fakat kesin olan bir şey var ki; o da, Fugen Bosatsu’nun[2] her gece bir filin üzerinde bu tapınağa teşrif ettiği, istersen bu gece, burada kalabilirsin. Böylece, sen de Fugen Bosatsu’ya ibadet etme şerefine nail olursun.”
Rahibi dikkatle dinleyen ava:
— “Öyle kutsal bir varlığa ibadet edebilmek, benim için ne kadar büyük bir şeref olur! Bu davetinizi büyük bir memnuniyetle kabul ediyorum.” diye cevapladı.
Ava, geceyi tapınakta geçirmeye karar vermişti. Rahip, ibadete çekildiğinde; ava, rahibin anlattıklarını tekrar düşündü. Böyle bir mucize gerçekten olabilir miydi? Avanın içinde bir kuşku belirdi. Düşündükçe, bu konudaki şüphesi daha da arttı.
Aynı tapınakta, rahibin yardımcısı olan genç bir keşiş de yaşıyordu. Ava, uygun bir fırsat kollayarak, genç keşişe de bu mucizeyi sordu. Genç keşiş:
— “Evet!” diye cevapladı, “Fugen Bosatsu hazretleri şimdiye kadar buraya tam altı kez teşrif etti!”
Ava, genç keşişin dürüst biri olduğundan ve doğruyu söylediğinden emindi. Ancak, aklı daha da karışmıştı. Böyle bir şey nasıl olabilirdi? Ava, rahip ve genç keşişin gördüğü şeyi kendisinin de görebileceğini düşünerek; mucizenin gerçekleşeceği saati beklemeye koyuldu.
Gece yarısı olmak üzereydi. Rahip, avaya Fugen Bosatsu’nun geleceği zamanın yaklaştığını söyledi. Küçük tapınağın kapısını açtılar. Rahip, doğu yönüne doğru dönerek secdeye kapandı. Genç keşiş de, rahibin sol yanında secdeye kapandı. Ava ise, rahibin arkasında bağdaş kurarak oturmuştu.
Dokuzuncu ayın, yirminci gününün gecesiydi… İnsanın içini ürperten bir geceydi. Her taraf, göz alabildiğine zifiri karanlıktı.
Uğultulu ve güçlü bir rüzgar esiyordu. Üç kişi, o halde, Fugen Bosatsu’nun gelişini beklemeye başladılar.
Çok geçmeden, doğu yönünden bir yıldızı andıran beyaz bir ışık belirdi ve tapınağa doğru yaklaşmaya başladı. Işık, tapınağa doğru yaklaştıkça daha da büyüyordu. Işık, öylesine parlaktı ki; neredeyse dağın yamacını bile aydınlatıyordu.
Işık, tapınağa iyice yaklaştığında; birden, altı boynuzlu ve kar gibi bembeyaz bir filin üzerine binmiş Fugen Bosatsu’ya dönüşüverdi. Işık, bir anda tamamen farklı bir şekil almıştı. Dahası, üzerinde Fugen Bosatsu’yu taşıyan ve ışıklar saçan fil, bir çırpıda tapınağın önüne kadar gelivermişti. Fil, tıpkı ay ışığının aydınlattığı bir dağ gibi, insana dehşet veren görünümüyle, tapınağın hemen önünde duruyordu. Rahip ve genç keşiş, Fugen Bosatsu’ya doğru secdeye kapanmış halde, var güçleriyle sutra okumaya başladılar.
Tam o sırada; ava, ok ve yayını eline alarak birden ayağa kalktı. Yayını iyice gerdi, bir ay gibi parlamakta olan Fugen Bosatsu’ya nişan alarak okunu fırlattı.
Ok, Fugen Bosatsu’nun tam göğsüne saplandı.
Okun saplanmasıyla birlikte, gökgürültüsünü andıran korkunç bir ses, gecenin karanlığında yankılandı. Işık sönmüş, Fugen Bosatsu’nun görüntüsü de kaybolmuştu. Tapınağın önü, bir anda, eski rüzgarlı ve karanlık haline dönüverdi.
— “Utanmaz adam!”
Rahip, büyük bir utanç ve hayal kırıklığı duyguları içerisinde, gözlerinden yaşlar süzülürken haykırdı.
— “Sen, ne kadar alçak biriymişsin meğer! Ne yapacaksın şimdi? Söyle, ne yapacaksın?”
Ava ise, olup bitenler karşısında son derece soğukkanlı ve kendinden emin görünüyordu. Hiçbir kızgınlık emaresi göstermeden, rahibin suçlamalarını sonuna kadar dinledi. Daha sonra da, sakin bir ses tonuyla konuşmaya başladı:
— “Rahip efendi, lütfen biraz sakinleşin ve beni dinleyin! Siz, sürekli ibadet etmeniz ve sutra okumanızın bir mükafatı olarak Fugen Bosatsu’nun size göründüğünü düşündünüz. Ancak, eğer öyle olsaydı; Fugen Bosatsu’nun sadece size görünmesi gerekirdi. Oysa ki, ben ve genç keşiş de buna şahit olduk. Ben cahil bir avcıyım, yani canlıları öldürerek geçimimi sağlıyorum. Bu ise, hotokelerin[3] sevmediği bir şeydir. Benim gibi günahkar biri nasıl olur da, Fugen Bosatsu’yu görme ve ona ibadet etme şerefine nail olabilir?
Çocukken bana, etrafımızda çok sayıda hotokenin olduğu ancak içine daldığımız gaflet uykusundan dolayı onları göremediğimiz öğretilmişti. Rahip efendi, siz temiz bir yaşam süren ve bilgili bir insansınız. Sizin hotokelere ibadet edebilecek bir olgunluğa erişmiş olduğunuzdan zerre kadar şüphem yok. Ancak benim gibi, canlıların yaşamına son veren sıradan bir avcıya, Fugen Bosatsu’nun görünmesi imkansız olsa gerek, değil mi?
Sizin gördüğünüz şey Fugen Bosatsu değil; sizi kandıran, belki de sizi öldürmeye çalışan bir hayaletti. Lütfen sabaha kadar biraz sakinleşin. Hava aydınlandığında, bunu size kanıtlayacağım.”
Güneş doğunca; ava ve rahip, önceki gece Fugen Bosatsu’yu gördükleri yere gittiler ve yerdeki toprağa dikkatle baktılar. Yerde kan izleri vardı. Kan izlerini takip ettiler. İzler, yüzlerce adım ilerideki bir çukura kadar devam ediyordu. Çukurun içinde de, avcının okuyla can veren büyük bir porsukun[4] cansız bedeni yatıyordu.
Rahip, bilgili ve inançlı birisiydi ancak bir porsuğun oyununa gelmişti. Ava ise, cahil ve belki de fazla dindar olmayan biriydi ancak sağduyuya sahipti.
Dahası, ava; doğuştan sahip olduğu sezgileri sayesinde, bu tehlikeli yanılsamanın iç yüzünü anlamış ve tehlikeyi bertaraf etmişti.
[1] Buddha’nın öğretilerinin yer aldığı kutsal kitaplar. (Ç.N.)
[2] Bitim ve merhameti temsil ettiğine inanılan bir aziz. (Ç.N.)
[3] Aydınlanmış kişi. Eımiş kişi. Veya böyle kimselerin ruhu. Buddha’nın kişiliğini işaret etme amacıyla da sıklıkla kullanılır. (Ç.N.)
[4] Porsuk, Japon masal ve halk hikâyelerinde insanları kandırmasıyla ünlü bir hayvan figürüdür. (Ç.N).
Japon Halk Hikayesi
Kategoriler
- Atasözü ve Deyim Hikayeleri
- Başarı Hikayeleri
- Bilgelik Hikayeleri
- Aşk Hikayeleri
- Çocuk Hikayeleri
- Çocuk Klasikleri
- Dede Korkut Hikayeleri
- Dini Hikayeler
- Düşündüren Eğiten Hikayeler
- Duygusal Hikayeler
- Dehşet Hikayeleri
- Efsane Hikayeler
- Eğlenceli Hikayeler
- Guy de Maupassant Hikayeleri
- Halk Hikayeleri
- Genel Hikayeler
- İbretlik Hikayeler
- Kahramanlık Hikayeleri
- Çocuk Masalları
- Kısa Hikayeler
- Korku Hikayeleri
- Macera Hikayeleri
- Mesneviden Hikayeler
- Nasrettin Hoca'dan Seçmeler
- Okul Hikayeleri
- Ömer Seyfettin Hikayeleri
- Roman Özetleri
- Seçme Hikayeler