Hayalet Öyküleri; “YABANCI”

Ertesi akşam Aylmer Vance’a onun Bayan Green-Sleeves olarak adlandırdığı küçük hayalet hakkındaki hikayeyi (öyküyü) anlatma sözü vermesini hatırlattım. Balık avlamak için geldiğim Magpie Hanında başka bir akşamı da bunu dinleyerek geçirecektim; aslında bir hafta boyunca Surrey’de kalmayı planlamıştım ancak Vance’ın anlattıkları benim haftanın sonundan önce oradan ayrılamayacağımı ortaya koyar gibiydi. Orada mümkün olduğunca uzun zaman boyunca kalmak istiyordum—böylece bu yeni dostumu daha fazla görebilecektim.

Bir önceki akşam Aylmer Vance’ın bana anlatmış olduğu öyküyü düşünmüştüm. Sinclair trajedisi korkunçtu. Gün boyunca onu düşünmekten kendimi alamamıştım. Şimdi ise lobide oturmuş Vance’ın bugün anlatacağı öykünün ne olduğunu merak ediyordum.

Yağışlı bir akşamdı; gökyüzünde ay görünmüyordu ve bir sağanak yağmur yağıyordu. Hava birdenbire soğumuştu—yerler kısa süre içinde ıslanmıştı. Bu eski görünümlü hanın şöminesini yakmışlardı ve ortam bununla ısıtılıyordu. Odadaki ateş bir küf kokusunun oluşmasına neden olmuştu.

Vance akşam yemeğinden sonra geldiğinde ellerini soğuktan korunmak için ovuşturuyordu. İnce dudaklarında yumuşak bir gülümseme vardı.

‘Burası çok konforlu,’ diye söylendi, ‘Gerçekten çok konforlu. Biz bir şişe Porto şarabı söyleyelim. Yıllanmış şarap içersek kendimize geliriz. Yağmurun yağdığını unutalım ve dışarıda bir ayazın olduğunu hatırlamamaya çalışalım.’

‘Ve sen bu akşam bana Bayan Green-Sleeves hakkında bildiklerinin tümünü anlatacaksın,’ diye konuşmasını böldüm. ‘Biz ona kadeh kaldıracağız—onun tatlı anısı için kadeh tokuşturacağız. Ben onun narin ve genç ve hoş biri olduğuna eminim.’

‘Bayan Green-Sleeves ufak tefek ve esmer biriydi. Meraklıydı. Gözlerinin içi parlıyordu; fakat bu gece ben sana ondan bahsetmeyeceğim. Onu başka bir akşama bırakalım—daha sıcak, yıldızların parladığı bir akşama. Bu akşam sana Daphne Darrell’in öyküsünü anlatacağım.’

O sandalyesini bana yaklaştırdı—doğrudan doğruya parlayan ateşin ortasına bakıyordu. Sesi çok değişmişti—pişmanlık dolu bir şefkat yüklüydü.

‘Evet, sana bu akşam Daphne Darrell’in öyküsünü anlatacağım ve eğer iyi bir akşam olursa yarın Bayan Green-Sleeves hakkındaki her şeyi öğrenebilirsin—o benim yüz yüze geldiğim en sevimli hayalettir. Sana kendi öykülerimi anlatmıyorum, Dexter. Bunlar senin kalbinde bir romantizm kıvılcımı yaratacak öykülerdir. Sen zeki bir avukat olduğun gibi aynı zamanda hayallerinin peşinden koşan birisin; Daphne Darrell’in öyküsünün ilgini çekeceğini düşünüyorum. Bu öyküdeki şiirselliği hissettiğinde eminim ilgin daha da artacaktır.

O öne doğru eğildi. Ateşin ışığı onun solgun yüzüne vurmuştu. Kendi kendine yumuşak bir şekilde gülümsedi.

‘Büyük güçler var, Dexter—Biz neden artık onlara inanmıyoruz. Eski tanrılar ve tanrıçalar— onlara inancımız neden kayboldu? Biz kendi atalarımızdan daha akıllı olsak bile tanrılara ilişkin karar vermemiz gereken bir sorun var.’

Vance konuşmasına ara verdi. Bu her zaman olduğundan daha uzun bir araydı—daha sonra birdenbire konuşmaya başladı ve bana baktı.

‘Ben sana Daphne Darrell hakkında bilgi vereceğim. Ben onun koruyucusu olmuştum. O benim kuzenimin ölmüş çocuğuydu. Yeğenim evlendikten yaklaşık altı ay sonra çok trajik koşullar içinde ölüm ile karşı karşıya gelmişti. O ve eşi açık-hava hareketinin öncüleriydiler. Onlar son derece zengin insanlardı fakat yaz aylarında büyük bir karavan ile ülke boyunca yolculuk yaparlardı. Bir tür Çingene yaşantısı sürdürüyorlardı. Robert Darrell, bir gün Thomas Nehri’nde yıkanırken ayağına aniden kramp girdi ve eşinin gözleri önünde boğuldu. Zavallı Lucy Darrell ilkin büyük bir üzüntü ile yere yığıldı. Kendisini bütünüyle kocasına adamış biriydi fakat onun henüz doğmamış çocuğu hatırına ayakta kalmalıydı. Hiçbir şey onu Darrell Çiftliğine geri döndürmeye ikna edemezdi—benim kuzenlerimin Hampshire’da güzel bir yerleri vardı. O yaz mevsiminden sonra da göçebe yaşantısını sürdürdü ve bebek karavanın içinde doğdu. Karavanın Savarneke Ormanında konakladığı bir akşam dünyaya gelmişti.

‘Zavallı Lucy çocuğunun doğumundan birkaç gün sonra öldü ve belki de ölmesinin nedeni kalbinin kırık olmasıydı; onun çocuğu Daphne olarak vaftiz edildi. Henüz bir bebek olmasına karşın hem babasını hem de annesini kaybetmişti. Neyse ki yaşlı teyzesi ona baktı ve zaten onların bulunduğu yerde bulunan herkes bu tatlı kıza bakma konusunda hazırdı.

Bayan Jane Darrell küçük kuzeninden sonra ona bakmaya gönüllü oldu ve onu Darrell Çiftliğine götürdü. Yaşlı bayanın Londra’da güzel bir evi ve büyük bir dost çevresi vardı.

‘Bayan Jane çok kibar ve hoş bir bayandı ve ben İngiltere’deyken beni Darrell Çiftliğine davet etmişti. Bu davet bana ilginç geldiği için kabul etmeye karar vermiştim. O çok ilgi çekici bir kızdı. Düşünce ve davranışlarıyla göze çarpıcı bir şekilde farklı ve kendine özgü bir yapısı vardı. Ancak Daphne kendisine öğretilenleri öğrenme konusunda sorun yaşıyordu ve kapalı ortamlarda bulunmak onu hasta ediyordu. Ev içindeki yaşantıdan nefret ediyordu ve Bayan Jane Daphne’ye her şeyi vermeye çalışıyordu. Daphne sevecen bir yapıda büyüdü fakat eğitim alamamıştı—yabani ve orman yaşantısına uygun biri olmuştu.’

‘O çok sevecen biri değil miydi?’ diye sordum oturduğum sandalyeden. Bu sıcak ortamda oturmak gerçekten keyif vericiydi. Küçük fakat sıcak bir ortamı olan lobide dışarıda yağan yağmurun sesini dinlemek huzur vericiydi. Rüzgarın melankolik bir şekilde esmesi Aylmer Vance’ın söyleyeceklerini daha da ilginç hale getiriyordu.

‘Sevecen mi—Daphne Darrell sevecen mi?’ diyerek güldü Vance. ‘O on sekiz yaşında ve benim şimdiye kadar gördüğüm en güzel kızdı! Genç bir palmiye ağacı gibi uzun boylu ve zayıftı. Mükemmel koyu renk gözleri ve sarı saçları vardı. Yüzü saf Yunan ırkından olanlara benziyordu. Geniş bir alnı vardı ve herkesin kıskanacağı bir çekiciliğe sahipti. O kusursuz biriydi—mükemmeldi; bir peri gibiydi. Bu nedenle Bayan Jane onun yeğeni olması nedeniyle gurur duyuyordu. Hiç kimsede Daphne gibi gözler yoktu. Ben Bayan Jane’in bu düşünceyi başka pek çok insan ile paylaştığına eminim. Ancak Daphne hiç eğitim alamadığı için bazı sorunlar yaşıyordu. Onun telaffuzu çok kötüydü, tarih bilgisi hiç yoktu ve Fransızca aksanı umutsuzdu. O yürüyüp içeri girdiği zaman başka kadınlar yanında sönük kalıyordu; o gençliğin ve gücün canlı bir enkarnasyonu gibiydi. Berrak ve güzel bir sesi vardı. Ancak sesi dalgalı çıkıyordu. Güldüğü zaman ise orman perileri gibi gülüyordu.

‘O bana çok düşkündü; aramızda sıcak bir sevgi vardı—tuhaf bir dostluk içindeydik; aslında, yıllarca önce –Daphne sekiz veya dokuz yaşında bir çocukken– bana büyük bir sırrını itiraf etmişti. Bu, Bayan Jane’e bile söylemediği, benden başka hiç kimseyse açmadığı bir sırdı. Bir öğleden sonra onu kulağıma fısıldamıştı. O sırada ben uzun bir teras yürüyüşü yapıyordum. O bana ormanlık alanda birisiyle buluşma alışkanlığı olduğunu söylemişti. Bu, onunla oynayan uzun boylu biriydi.

‘Daphne “Ben çalıların arkasında saklanmıştım ve o benim arkamdan koştu,” diye açıklama yaptı; “Ancak beni asla yakalayamadı —ben buna hiç izin vermedim. O uzun boylu ve zayıf biriydi ve çok güçlüydü.”

‘Ben, “Sen yabancılarla oynamamalısın, Daphne” diye uyarıda bulundum; “Bu yabancı genç adam acaba köyden bir çocuk mu?”

‘Daphne başını salladı. Dudaklarında hoş bir gülümseme oluştu—zekice bir gülümseme.

‘O, “Bir köylü çocuk mu—hayır, hayır!” dedi. “Ve o bir yabancı değil; ben onu tanıyorum—”

‘O konuşmasına ara verdi ve cümlesini bitirmedi. Koyu mavi gözlerine tuhaf bir bakış gelmişti—beni endişelendirecek şekilde şaşkın ve belirsiz bir şekilde bakıyordu.

‘O, büyüdüğü dönemde Londra’da Akademi’yi gördüğüne dair söyledikleri dışında bana gençliği hakkında hiçbir şey söylemedi. Genç bir sanatçı tarafından yapılmış olan heykellerin –bir tanrı Apollon heykeli– birinin önünde kendinden geçmiş olarak durmuştu.

‘Ben, “Sen bu heykeli sevdin mi, Daphne?” diye sormuştum. ‘Çocuk –aslında Daphne artık bir çocuk değildi– parlayan gözler ve alev alev yanan yanaklarla bana döndü.

‘O, “Sevmek mi?” diye çığlık attı. “Tabii ki sevdim; o aynı ona benziyor” dedi. Sustu ve güldü—utanmış bir şekilde bilinçli bir kahkaha attı. “Benim zaman zaman ormanda karşılaştığım yabancıya benziyor—benim

saklambaç oynadığım yabancıya.”

‘Ben “Sen böylesine hayalci olmamalısın” dediğini hatırlıyorum. “Tabii ki bu yalnızca olduğuna inandığın bir oyun; sen gerçekte ormanda bir yabancı ile karşılaşmıyorsun.”

‘Daphne “Hayır karşılaşıyorum,” dedi. Sesinde bir gönülsüzlük vardı ve konuyu tekrar konuşmak istemiyordu; ancak üç yıl sonra, Daphne on yedi yaşındayken, küçük bir Apollon mermer heykeli satın almıştı. Bunu yatak odasındaki küçük masasının üzerine koymuştu. Heykelin önünde her zaman bir vazo bulunuyordu; ve merak uyandıran şey Daphne’nin bu vazoya hiçbir zaman çiçek koymamasıydı. Onun içine yalnızca çimen koyuyordu—bunlar bulabildiği en taze, en yeşil, en dolgun çimenlerdi.

‘Daphne on dokuz yaşına geldiğinde Hampshire’da ona aşık olmayan hiçbir genç yoktu. Ancak onun seçimi Anthony Halbert olmuştu. Anthony’nin babası ve annesi Sir George ve Leydi Melton Daphne’ye çok düşkünlerdi. O aileyi iyi tanıyordu; ayrıca Bayan Jane bu evliliği çok istiyordu çünkü Tony’nin ailesinin eski bir arkadaşıydı.

‘Bunun yanı sıra, Bayan Jane Daphne’nin bir kocasının olmasının onun açısından çok iyi olacağını düşünüyordu. Ona bakacak, onu kollayacak birisinin olması kız için güvence olacaktı. Bu durumda Bayan Jane’in Daphne hakkında kaygılanmasını gerektirecek hiçbir şey kalmayacaktı. Artık gün boyu ormanlık alana gitmeyecekti ve teyzesi ile birlikte bahçe partilerine ve tenis maçlarına katılacaktı.

‘Daphne ayrıca ilkbahar ve yaz aylarında evin dışında uyumak konusunda ısrar ediyordu. Çayır alanında iki sedir ağacının arasında kurulmuş bir hamakta uyuyordu. Bayan Jane’in bütün ısrarlarına rağmen vücudunu sıkıca saran korseleri giymeyi reddediyordu. Bunun yapay bir destek olduğunu düşünüyordu ve kendisi doğal bir halde bulunmaktan asla vazgeçmiyordu. Ayrıca şapka takmaktan nefret ediyordu—onu başına bir şapka yerleştirmek konusunda ikna etmek hiç kolay değildi; ve uzun ıslak çimenlerin üzerinde ayakkabılarını ve çoraplarını çıkararak yalınayak yürümekten hoşlanıyordu. Eğreltiotları arasında yürümek ona büyük bir keyif veriyordu. Güneş ışığı altında çimenlerin üzerinde saatler boyunca yatmayı seviyordu.

‘Doğal olarak, Daphne’nin karakterindeki bu özellikler kısmen kalıtsal olarak vardır. Bayan Jane genç Tony Halbert’in Daphne ile evlenecek olmasından son derece memnundu. Omuzlarının üzerinden büyük bir yük kalkmış gibiydi— çünkü annesi ve babası hayatta olmayan bir genç kızın sorumluluğunu taşımak kolay değildi?’

Vance konuşmasına ara verdi ve derin bir nefes aldı, ardından sol elini çenesinin altına koyarak derin derin düşünmeye başladı. Gözleri hayal görüyormuş gibi derinlik içindeydi.

‘Daphne bana nişanlandığını yazmıştı. Ben Mısır’dan İngiltere’ye dönmüştüm; Mısır’da iyi zaman geçirmiştim. Orada bazı eski tapınaklarda araştırma yapmıştım. Daphne’nin mektubunu satır satır hatırlıyorum. Mektupta onun umutsuzluğa düşmüş olduğuna dair çeşitli ifadeler vardı. Jane teyzesi onun tuhaf davranışları nedeniyle bir an önce evlenmesini istiyordu. Böylece hem sorumluluktan kurtulmuş olacaktı hem de evlenme sonrasında Daphne’nin davranışlarında farklılaşma olacağına dair umut besliyordu. Mektupta genel olarak şu ifadeler vardı:

Ben Tony Halbert ile nişanlanacağım, sevgili koruyucum—eminim benim bu tercihim nedeniyle beni tebrik edeceksindir. Tony bana çok düşkün birisi ve onun ailesi de öyle. Ben de onları çok seviyorum; ayrıca sanırım pek çok açıdan bu evlilik benim için iyi bir şey olacak. Özellikle Jane Teyzem bunun olmasını çok istiyor.

Eğer mümkünse gel ve bizimle kal, sevgili koruyucum; ve düğünde mutlaka burada bulunmanı istiyorum. Biz kısa bir süre içinde evleneceğiz—bu belki de altı hafta içinde olacak.

DAPHNE

Not: Sen korkunç derecede zeki bir adamsın koruyucum ve Hayaletler hakkında inceleme yapıyorsun değil mi? Lütfen bana insanların onları gördükleri zaman ne yapmaları gerektiğini söyler misin? Biz bunun zihinsel olarak yanılsama şeklinde bir durum olduğunu mu düşünmeliyiz yoksa gördüklerimize inanmalı mıyız? Belli bir amaç nedeniyle bizim gözümüzün bunları görmüş olması için açılmış olduğunu mu düşünmeliyiz? Bu dünyanın yalnızca canlılara ait olduğunu mu düşünüyorsun yoksa geçmişte yaşamış olanların hâlâ bu özelliğe sahip olabileceklerine inanıyor musun? Ve biz daha önce yaşamış olabilir miyiz?

‘Ben Daphne’nin mektubunu kişisel olarak yanıtladım. Bunu sana itiraf etmeliyim ki Dexter, bu mektup beni kaygılandırdı. Ben Darrell Çiftliğine gittiğim zaman kendimi çok huzursuz hissediyordum.

‘Daphne nişanlısıyla tenis oynuyordu ve son derece sağlıklı ve çok mutlu görünüyordu. Bu bütün kızların yaşamaktan keyif alacakları bir mutluluktu. Beni gördüğü zaman raketi elinden fırlattı ve koşarak yanıma geldi. Hemen arkasından Tony geliyordu. Mükemmel bir ruh hali içinde görünüyordu ve yaklaşan düğünden başka bir şey hakkında konuşmuyordu. Nefes nefese kalmış bir şekilde bana Tony ile birlikte balayı için nereye gideceklerini söyledi. Dostlarının onlara aldıkları güzel hediyelerden bahsetti. Bir iki gün içinde kiracılarının hediyeleri de onlara ulaşacaktı. Daphne özellikle dans partisinin yapılacağı mekan hakkında konuşmaktan hoşlanıyordu. Düğünden bir gece önce Darrell Çiftliğinde dans partisi olacaktı.

‘O, Ben önce gece boyunca dans etmeliyim,’ demişti. “Düğünden sonra dans etmek zorunda olmak çok aptalca bir şey. Gelin ve damat gittikten sonra dans etmenin ne anlamı kalır ki. Bunun yanı sıra Tony ve ben ikimiz de dans etmeyi seviyoruz. Çayırlık alanın üzerinde büyük bir balo salonu kurulacak ve biz Macar Bandosu eşliğinde güzel bir yaz ortası gecesi geçireceğiz. Umarım sen dans etmekten hoşlanıyorsundur, koruyucum—sanırım ilk dansı birlikte başlatmalıyız.”

‘Ben güldüm ve başımı salladım.

‘Ben, “Hayır, Daphne” diye yanıtladım. “Sanırım bunu Tony ile birlikte yapmalısınız. Bu genç adam böylesine özel bir anı kendisiyle geçirmezsen bu duruma bozulabilir. Bu konuda başının etini yemesini istemezsin değil mi?”

‘Tony, Daphne’ye karşı çok anlayışlıydı. O, uzun boylu ve iyi görünümlü bir gençti. Temiz bir yüzü vardı ve kaslı bir delikanlıydı.

‘Ben Daphne’yi gül bahçesine yönlendirdim. Orası hoş bir görünüme sahip olan, eski moda tasarlanmış küçük bir bahçeydi. Porsukağacı ile yapılmış olan yüksek çitlerle korunuyordu. Güller büyük kitleler halinde yetiştiriliyordu. Havada çok güzel bir gül kokusu vardı. Gül bahçesinin bir köşesinde mermerden bir oturma yeri vardı. Daphne ve ben oraya oturduk. Hatırladığım kadarıyla o beyazlar içindeydi. Şapka takmamıştı; saçları güneş ışığında altın gibi parlıyordu. Güzel boynu çıplaktı. Ellerinde hiç yüzük yoktu; daha sonra öğrendiğime göre nişan yüzüğü takmayı reddetmişti.

‘Ben söze “Sen çok mutlu görünüyorsun, Daphne, öyle mi?” diyerek başladım. “Daha hoş biri bulabileceğini düşünmüyorum. Ben her zaman için Tony Halbert’i sevmişimdir. Onun hakkında hiç kötü bir şey duymadım; aslına bakarsan senin koruyucun bu evliliği tam anlamıyla onaylıyor—o sana çok uygun biri.”

‘Daphne bana tuhaf bir şekilde baktı.

‘Sonrasında “Benim hissettiğim şey de bu, koruyucum” dedi. “Bu nedenle Tony ile evlenecek olmaktan son derece memnunum. Ondan daha kibar birinin olabileceğini düşünmüyorum.” Sonra sustu. Yüzüne birdenbire renk geldi. Sanki sinirli gözüküyordu. Biraz utanmış gibiydi. “Ben sana mektup sonrası notu yazmış olduğum için benim çıldırmış olduğumu düşünüyor musun, koruyucum— delirdim mi ben?”

‘Ben olumsuz anlamda başımı salladım.

‘Sonra “Hayır Daphne” diye yanıtladım. “Fakat bu mektup notu kafamı karıştırdı biraz. Sen bunlarla ne demek istedin, sevgili Daphne, lütfen bana dürüst bir şekilde ne demek istediğini söyler misin?

‘Daphne “Kendim bile bilmiyorum” diyerek söze başladı. “Zaman zaman halüsinasyonlar görüyorum—bunlar gülünç halüsinasyonlar. Benim küçük bir kız iken halimi hatırlıyor musun, koruyucum? Ben sana ormanda bir yabancı ile karşılaştığımı ve onunla saklambaç oynadığımızı söylemiştim. Muhtemelen sen bunun romantik bir düşünceden ibaret olduğunu düşünmüştün. Bunun benim uydurduğum bir şey olabileceği fikrine sahiptin fakat böyle değildi. Ben gerçekten bu yabancı ile buluşuyordum. Ve hâlâ onunla buluşuyorum.”

‘Ben ona korumacı bir şekilde bakarak “Sevgili Daphne” dedim. “Sen böyle konuşmamalısın—bunlar çok saçma şeyler.”

‘Kızın yanıtı ise “Fakat bunlar doğru, koruyucum,” şeklinde oldu. “Ben ormanda birisiyle buluşuyordum. Onunla hiç konuşmadım, o da benimle hiç konuşmadı; ben onun eline bile dokunmadım ve o her zaman benim için bir yabancı olarak kaldı, bunun tek istisnası benim onu tanrı olarak adlandırdığım zamanlardı.”

‘Kız artık neredeyse fısıldayarak konuşuyordu. Gözlerinde olağandışı bir bakış vardı—bu beni korkutan bir bakıştı.

‘Konuşmasını “O görkemli biriydi” diyerek sürdürdü. “O kadar görkemliydi ki onun ölümlü biri olabileceğine inanamıyordum. Bu durum beni şimdi biraz korkutuyor fakat bir çocukken o beni asla korkutmamıştı. O bir alev gibi parlaktı, onun teni yeşil çalılar arasından bir mermer gibi parlıyordu. Onun gözleri benim üzerimdeydi. Bakışları çok etkileyiciydi.”

‘Kız birdenbire kendisini kontrol etti.’

‘Sonrasında, “Bana bütün bunların saçmalıktan ibaret olduğunu söyle, koruyucum” dedi. “Bunların benim halüsinasyon görmemden ibaret olduğunu söyle. Ancak bu şekilde yabancım ile ilgili olan her şeyi unutabilirim. Tanrım, Tony bütün bunları öğrenirse, benim hakkımda çok yanlış şeyler düşünür.”

‘Ben, “Tabii ki bütün bunlar saçmalıktan ibaret, Daphne” diye yanıtladım. “Sen bu buluşmaları hayalinde yaratıyorsun—çocukken bu yabancıyı hayalinde yarattın ve bu hayali sürdürüyorsun ve bu artık senin hayatının bir yanılgısı haline gelmiş durumda—sağlıksız bir yanılgı olarak. Ancak, kendinin de söylediği gibi Tony ile evlendiğin zaman bütün bunları kafandan atacaksın, böyle yapmak zorundasın.”

‘Başıyla sessizce onayladı ve “Evet böyle yapacağım” dedi. Ardından benim oturduğum yere yaklaştı. “Koruyucum, ben sana başka bir şey söylemeliyim. Ben Tony’ye çok düşkünüm fakat ona birazcık bile aşık değilim. Benim aşık olduğum kişi yabancı; eğer o beni öpseydi hayatımın en büyük mutluluğunu yaşardım, fakat o yalnızca bir rüya, sanırım.”

‘Ben Daphne’nin soğuk ellerinden birini tuttum. Doğrudan doğruya onun gözlerinin içine baktım.

‘Ben, “Çocuğum, delilik bu tür rüyalar içinde bulunmaktadır” dedim. “Bunu anlıyor musun? Delilik. Sen bu yabancıyı tamamen unutmalısın —onu hayatından çıkarmalısın, düşüncelerinden atmalısın; ancak Tony ile birlikte senin bu halüsinasyonlardan kurtulman için bir şeyler yapmamız gerekiyor. Şükürler olsun ki evleneceksin, Daphne ve bu evlilik kısa süre içinde olacak,” dedim.’

Aylmer Vance sandalyesinden kalktı ve odanın içinde yürümeye başladı. Onun uzun kolları yanında aşağı doğru sallanıyordu, yüzü daha ince görünüyordu ve her zaman olduğundan daha solgundu.

‘Yalnızca yağmuru dinle, onun pencerelere nasıl çarptığını duy. Bu öykü senin ilgini çekti mi, Dexter?’

‘Kesinlikle. Lütfen devam et—Böyle heyecanlı bir yerinde durma. Senin bu konuşmana karşılık olarak Bayan Darrell ne söyledi?’

‘Çok az şey söyledi. O konuşmayı sürdürmek için istekli görünmüyordu. Bana belli belirsiz bir gülümseme ile baktı; ve birkaç dakika sonra Tony geldi ve onu tekrar tenis kortuna götürdü. Yarım kalan maçlarını tamamlayacaklardı. Sonrasında iki çocuk gibi gülerek koştular, ancak ben Daphne’nin akşam yemeğinde çok dalgın olduğunu gözlemlemiştim. O güçlükle bir şeyler yedi ve içti. Açık pencereye doğru boş gözlerle bakıyordu—doğrudan doğruya yeşil ormanın olduğu tarafa bakışlarını çevirmişti. Yemekten sonra yürüyüşe çıkmak istedi. Tony ile birlikte aylak aylak dolaşacaklardı. Ancak Bayan Jane bunun yerine şarkı söylemeyi önerdi —benim Daphne’nin sesinin ne mükemmel bir şekilde gelişmiş olduğunu anlamamı istiyorlardı. Ancak Daphne şarkı söylemeyecekti ve o akşam gitgide daha fazla kayıtsız bir havaya büründü. Şimdi artık Tony’den bile bir an önce uzaklaşmak ister gibiydi; ona kalması yönünde hiçbir istekte bulunmadı.

‘Bayan Jane, “Bu akşam yine dışarıda uyumayacaksın değil mi?” diye sordu. Sesinde hafif bir kızgınlık seziliyordu. Birkaç dakika sonra Daphne’ye iyi geceler öpücüğü verdi. “Ben karanlık içinde olmanı istemiyorum— hamak sedir ağaçlarının arasında asılı olarak duruyor.”

‘Daphne, “Neden, dışarıda uyumak çok güzel bir şey, Jane Teyze” diye yanıtladı. “Ben içeride uyuyamıyorum—gerçekten uyuyamıyorum. Böylesine sıcak bir havada uyumam imkansız ve dışarıda uyumaktan hiç korkmuyorum. Neden korkacakmışım ki? Bu ormanlardan birinin gelip beni alıp götüreceğini düşünüyor musunuz?”

‘Daphne güldü ve odayı gülerek terk etti. Bayan Jane ve ben birbirimize baktık.’

‘Bayan Jane, “Tuhaf bir kız, değil mi?” diye söylendi. “Şey ben size minnettarım Bay Vance, Daphne sevgili Tony ile güvende olacağı bir evlilik yapacak.”

‘Ben ise “Ve ben de size minnettarım” diye yanıtladım.’

Vance oturduğu koltuğa geri döndü. Ateş sönmeye başlamıştı; onun üzerine birkaç tane kömür koydu ve ellerini çırparak kömür tozlarını temizledi.

‘Şey sen hikayenin devamını dinlemek istiyorsun, sanırım değil mi Dexter? Ben ertesi sabah Darrell Çiftliliğinden ayrıldım. Gece için ayarlamam gereken şeyler vardı. İngiltere’ye yeni dönmüştüm ve katılmam gereken iş görüşmeleri ile ilgilenmem gerekiyordu. Ancak Daphne’ye düğün gününden bir gün önce geri döneceğime söz verdim. Ona dansta eşlik edecektim ve giderken ona uyarı içeren bir vedada bulundum.

‘Ona söylediğim şey, “Artık şu rüyaları aklından çıkar Daphne” idi. “Bu düşüncelerinden kurtul sevgili Daphne—tüm düşünceni Tony’nin üzerine odaklandır.”

‘Daphne güldü ve başıyla onayladı.

‘O, “Doğru söylüyorsun, koruyucum” diyerek yanıtladı, “Gelecekte daha iyi olacağımdan emin olabilirsin.”

‘Ben aracıma bindiğimde bana neşeli bir şekilde el salladı. Ben yine de onun ormandaki bu yabancıyı düşüncelerinden atabilmesi konusunda kaygılıydım—o hepimizi –ve belki de kendisini de– kandırıyor muydu?

‘Dans için Darrell Çiftliğine geri döndüm. Ev genç insanlarla doluydu. Damat tarafından dört kişi evde kalıyordu. Gelin tarafından da birkaç kişi vardı. Düğün çanları çalıyordu. Mutlu bir atmosfer vardı. Daphne en mutlu kişi olarak görülüyordu. Benim daha öncesinde hiç görmediğim kadar mutluydu; etrafı her zaman için bir kızlar grubu ile sarılıydı. Onlar yüksek sesle sohbet eden hoş kızlardı.

‘Yemekten hemen önce bir boş zaman vardı. Ben erkenden giyinmiştim ve çalışmak için aşağı inmiştim. Çalışma odasına giderek biraz kafamı dinlemek istiyordum; onlar dans etmeye başlamışlardı bile.

‘Daphne “Koruyucum, ben seninle konuşmak istiyorum,” diyerek yanıma geldi. Sesi kısıktı. Çalışma odasının kapısını arkasından kapattı. Her zaman olduğundan daha güzel görünüyordu. Tamamen beyazlar içindeydi, yarının gelini olmuştu şimdiden. Gece kıyafeti içinde çok gösterişli duruyordu. Mücevher takmamıştı ve saçında bir inci taç dışında hiçbir şey yoktu; ancak ifadesinde beni kaygılandıran bir şey vardı. Gözlerinde hüzünlü ve tuhaf bir bakış vardı.

‘Ben, “Sorun nedir Daphne?” diye sordum.

‘Sevgili Daphne, sen mutsuz musun?”

‘Daphne ise “Ben çok mutsuzum, koruyucum,” dedi. Başını öne doğru eğmişti; yanaklarına doğru iki büyük gözyaşı döküldü. “Ben Tony’yi sevmiyorum, Tony’yi asla sevmeyeceğim ve yarın onunla evleneceğim; o benim özgürlüğümü elimden alacak, benim yalnızlığımı, benim ormanımı elimden alacak. Ben gelecekte artık kendi başıma uzun günler geçiremeyeceğim. Yabanice şeyler yapamayacağım. Ben hiçbir zaman ehlileşmek istemiyorum; ben bir eş olacağım—belki daha sonra bir anne olacağım.”

‘O durdu ve sonra ekledi, çok hızlı ve sinirli bir şekilde konuşuyordu.

‘Sonra “Ben hiç nişanlanmamalıydım, bunu şimdi anlıyorum. Ben her zaman kendime ait olarak kalmalıydım. Korkarım ki artık rüyalarıma sahip olamayacağım, hayallerim yok olup gidecek. Üstelik Tony için de kötü bir durum bu—o bütün bunları değiştiremez ki! O bana ne verebilir ki?”

Kız başını arkaya doğru attı—bana meydan okur gibi bakıyordu.

‘Ben ona “Tony sana sevgi verebilir,” dedim. “O sana gerçekliği verebilir.”

‘Onun yanıtı ise “Ben hiçbirini istemiyorum,” şeklinde oldu. “Benim istediğim şey koruyucum, yalnızca asla bulamayacağım bir şey—ben artık onu hiç bulamayacağım.”

‘Bu zayıf genç kız aniden dizlerinin üzerine çöktü ve beyaz kollarını başının yukarısına kaldırdı.

‘Ve “Ah benim rüyalarım—benim güzel hayallerim” diye inledi. “Benim kaybolmuş rüyalarım! Ben onlara bu akşam veda edeceğim ve yabancıya veda edeceğim, beni hiç öpmeyen sevgiliye veda edeceğim.”

‘O şiddetli bir şekilde sarsılıyordu. Ben elimi onun omzuna koydum, onun nasıl titrediğini hissettim. Ayrıca Daphne’yi sarstım—onu şiddetli bir şekilde sarstım.

‘Ben, “Çocuğum” diye bağırdım. “Bu şekilde çılgınca konuşma. Sen kendini unutuyorsun; ne söylediğini bilmiyorsun. Sen çok yorgunsun, bu gece çok duygusalsın.”

‘Daphne yavaşça yerde süründü, sanki gözlerinin önünden bir film geçiyormuş gibiydi. Sonra yumuşak, kesik bir şekilde güldü.

‘Kız, “Evet benim sorunum nedir, koruyucum” diye mırıldandı. “Ben bu gece aşırı hassasım. Son hafta boyunca bu elbisenin içine girmeye çalıştım. Ben kendimi yarın için hazırlamalıyım. Bu gece dans için hazır olacağım ve yarın her şey iyi olacak; ve tabii ki ben son dakika Tony’yi yarı yolda bırakmayacağım. Bunu hiçbir şey için yapmayacağım. Tony’nın beni ne kadar sevdiğini düşün ve onun ne kadar iyi birisi olduğunu!”

‘Kız ben başka bir şey söyleyemeden odadan koşarak çıktı ve salondaki diğer konuklara katıldı ve ben akşam yemeği sırasında onunla konuşmak için hiçbir fırsat yakalayamadım.

‘Akşam yemeğinden sonra tüm ev halkı doğrudan geçici olarak balo salonu şeklinde düzenlenmiş olan çayırlık alana gitti, içeri girdiklerinde bando vals çalışıyordu. Onun bir saat önce çalışma odasında dizlerinin üzerine çökmüş olduğuna inanmak zordu.’

‘Misafirler gelmeye başladılar. Bayan Jane bana birkaç bayanı tanıştırma konusunda ısrar etti. Görev gereği olarak onları dansa kaldırmak durumunda kaldım fakat sonunda bir fırsatını bularak sigara içmek için terasta sessiz bir yere geçtim. Bunaltıcı sıcağın olduğu bir akşamdı. Ve benim başım korkunç derecede ağrıyordu. Bir fırtınanın kopacağını düşündüm; bir veya iki kez şimşek çaktığını duydum; Sabahtan önce fırtınanın çıkmayacağını umdum. Gökyüzünde bir saat öncesine kadar çok sayıda yıldız vardı.

‘Bir sigara yaktım ve terasta dolaşmaya başladım. Birdenbire uzakta Daphne’nin görüntüsünü gördüm. O balo salonundan ayrılıyordu ve yalnızdı. Açık bir şekilde partnerini yalnız bırakıyordu. Çayırlık alan üzerinde bir tavşan gibi koşuyordu—doğruca ormana gidiyordu. Onu güvenli bir uzaklıktan takip etmeye karar verdim ve böylece ormanda neler olup bittiğini görebilecektim. Ve gördüm.’

Aylmer Vance’ın sesine merak uyandıran bir farklılık gelmişti. Tüm bedeni oturduğu sandalyede kaskatı kesilmiş gibiydi. Garip bir ürperti hissettim; ben de oturduğum sandalyeden ayağa kalktım.

‘Daphne benim onu izlediğimi fark etmeden ormana girdi. Nefesi kesilecek bir şekilde koşmuştu. Sanki çok acelesi varmış gibiydi. Biz karanlık ormana girdiğimiz zaman Dexter, ben bir müzik sesi duydum—bu bir flütten çıkan ezgiydi. Kendi kendime konuşuyordum. Bunun yalnızca dans müziğinin bir yankısı olabileceğini düşündüm. Öyle olduğunu umuyordum.’

Vance konuşma konusunda tereddüt etti ve dudaklarını ısırdı.

‘Ben daha sonra ne olduğunu nasıl anlatacağımı bilemiyorum. Benim delirmiş biri olduğumu düşünmeni istemiyorum fakat ben beyazlar içinde kol kola girmiş olan Çingene kızları gördüm. Onların yumuşak kahkaha seslerini duyabiliyordum. Bütün bunların benim hayalimde olabileceğini düşünmeye çalıştım. Onlar belki de karanlık olduğu için gözüme öyle görünmüşlerdi. Her şey zaten belli belirsiz görünüyordu, Dexter, öylesine ümitsiz bir sonsuzluk içindeydim ki ve fakat gördüklerim aslında o kadar gerçekti ki!’

Vance gözlerini yarı kapadı. Çok yavaş konuşuyordu, tonlamalarını seçiyordu; ben söylediği her sözcüğü anlamaya çalışıyordum.

‘Daphne doğrudan ormanın ortasına gitmişti. Hava iyice kararıyordu. Ben kısa süre içinde fırtınanın kopacağından emindim. Uzaklarda kızgın şimşek sesleri geliyordu. Bunlar seslerini gitgide arttırıyorlardı. Ancak nedense Daphne’ye seslenmeyi bir türlü düşünemedim. Onu eve geri çağırmayı veya fırtınanın kopacak olması nedeniyle onu uyarmayı akıl edememiştim. Belki de o akşam ondan daha fazla olarak kendimle ilgiliydim. Fakat onu ormana kadar takip ettiğimin bilincindeydim. Tuhaf güçler beni onu izlemeye yönlendirmişti. Ben çok heyecanlıydım—ve tuhaf durum nedeniyle biraz endişeliydim. Uygarlıklara veda etme arzusu içindeydim. Bu şimdiye kadar hissettiğim en büyük özgürlüktü—doğa hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak ve onun içinde yaşamak istiyordum. Giysilerimi çıkarmak ve nemli çimenler üzerinde banyo yapmak istiyordum. Kırk yaşında olgun ve saygın bir adam olduğumu unutmuştum; gençliğin tüm duyguları geri gelmişti—gençliğin görkemli bir arınması içindeydim.’

Vance’ın başı öne doğru düştü. Gözleri tamamen kapanmıştı.

‘Şey, Dexter, ben kendi öykümün sonunu oluşturmak zorundayım veya ölüme doğru gidecektim. Daphne birdenbire çalışma odasında yaptığı gibi dizlerinin üzerine çöktü ve beyaz kollarını yukarıya kaldırdı. Ona doğru gelen birine seslenecek gibiydi—ve bu sevdiği kişiye yakaran bir kadının çığlığıydı. Ben canlı bir insan olarak bunu duyabiliyordum, Dexter, bir şey –birisi– Daphne’nin çığlığına yanıt verdi. Bu bir adamdı. Yüksek ağaçların dallarından aşağıya inmiş gibi geldi ve o beyazdı ve parlıyordu ve çıplaktı. Korkunç bir parlaklık ondan etrafa yayılıyordu. Ve o elinde bir yay taşıyordu—o bir okçuydu.’

Vance son sözlerini söylerken başını kaldırmıştı, gözlerini açmıştı ve benim yüzüme bakmıştı.

‘Ben senden bana inanmanı istemiyorum. Dexter—benim öykümün sana inanılmaz geldiğini biliyorum. Peki benim gördüğüm şeyin ne olduğunu söyleyebilir misin? Ben yalnız bir adam olarak bunları nasıl görebilmiştim?’

Vance sandalyesinde öne doğru eğildi ve elini benim kolumun üzerine koydu.

‘Sana söyleyebileceğim çok az başka şey var’ diye fısıldadı. ‘Ertesi gün Darrell Çiftliğinde düğün olmadı. Trajik bir nedenle bir gece önce geline şimşek çarpmıştı. Biz inanamıyorduk fakat onu sevgilinin öpücüğü öldürmüştü— sevgilinin yakan öpücüğü. Ancak şimşek onun tatlı bedeni üzerinde hiçbir iz bırakmamıştı.’

‘Ne korkunç bir şey—ne ürkütücü bir trajedi!’ diye sözünü kestim. Ben konuşurken tüylerim diken diken oldu, fakat Aylmer Vance başını salladı.

‘Sen bir hata yapıyorsun benim sevgili arkadaşım. Daphne Darrell’in ölümü hakkında gerçekte hiç trajik bir durum yok. Bu onun seçmiş olduğu yazgısıydı. Hiç kuşku yok ki eğer ona bu seçenek verilseydi o zaten bunu seçerdi. En azından Tony Halbert’i sevmeyi seçmezdi; ve Daphne gibi bir doğası olan bir kızın sevgisiz bir evlilik yapmasının ne demek olduğunu düşün! O rüyasıyla karşılaştı ve aynı zamanda ölümüyle karşılaştı. Bunun yanı sıra Dexter, tanrıların genç ölenleri sevdiğini unutuyor musun?”

Ben yanıt vermedim fakat Aylmer Vance’ın ateşin önünde diz çöktüğünü gördüm. Elini sıcak ateşe doğru uzatmıştı. Ben ona soru sormaya çekindim.

‘Sen yaşlı tanrıların ölmüş olduğuna inanıyor musun, Vance?—buna gerçekten inanıyor musun?’

Vance gülümsedi—bu tuhaf, anlaşılmaz bir gülümsemeydi.

‘Onların bazıları öldüler’ diye yanıtladı ‘fakat diğerleri yaşıyorlar.’

Alice and Claude Askew

Yorum Yap

İlginizi Çekebilir

Ziyaretçi istatistikleri.

Rekor: 975 (21.12.2024)

AdBlock veya uBlock Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün.

AdBlock veya uBlock'u Devre Dışı Bıraktım