Barış Ağacı

Uzak bir ovada, ormanlar içinde bir krallık vardı. Krallığın içinde bin bir çiçekten oluşmuş özel bahçeler vardı. Kral bitki bilimine ilgisi yüzünden yüzlerce bahçıvan tutmuştu. Bu bahçıvanlar her sabah erkenden çalışmaya başlarlardı. Çalışmalarını gün batımına doğru ancak bitirirlerdi.

Bir gün bir gezginin yolu bu ülkeye düştü. Gezgin şatoya doğru ilerledi. Kapıdaki kolculara kralla görüşmek istediğini söyledi. Onlara elinde hiçbir yerde bulunmayan bir ağaca sahip olduğunu anlattı. Kolcularını dinleyen kral onlara gezgini içeri almalarını emretti. İçeri giren gezgin kralın önünde eğildi:

Günaydın kralım. Ben ülkenizden geçen bir gezginim. Adım Hüseyin’dir.

– Elinde hiçbir yerde olmayan bir ağaç varmış. Kolculara öyle söylemişsin.

– Evet kralım. Henüz fidan halinde.

Gezgin sırt torbasından bir fidan çıkararak krala gösterdi. Sonra konuşmasını sürdürdü:

– Ülkenizden geçerken bir çok şey gördüm. Komşular birbirleriyle konuşmuyordu. Yoldaki insanlar birbirlerinden kaçıyordu. Çocuklar hiç oyun oynamıyordu. Bu fidan sizin umudunuzdur.

-Bu fidan ülkemi mutluluğa mı kavuşturacak? Sana inanayım mı? Arka arkaya yaptığımız savaşlar ülkemizi zor duruma düşürdü. Bir çok aile parçalandı. Savaşta yapılan hatalarda herkes birbirini suçladı. Geri gelmeyi başarabilenler ise sadece kıskanıldı. Halkım tekrar mutlu mu olacak? Yine barış halinde yaşamalarını sadece bu fidan mı sağlayacak?

-Evet kralım, sadece bu fidan. Bu fidanı ülkenin merkezinde verimli bir toprağa dikin. Onu her gün sabahtan bir kez sulayın. Bu fidan büyüyüp ağaç olduğunda ülkeniz de barışa kavuşacak.

– Denemekten bir şey çıkmaz, dedi kral. Fidan için ne istiyorsun?

– On yıl sonra geri döneceğim. Eğer fidan ağaç olduysa ondan sadece bir tohum istiyorum, o kadar.

Şaşıran kral,

– Bu kadarcık mı? diye sordu.

– Evet, kralım. İzninizle ben şimdi gidiyorum. Bu fidana iyi bakın ve dediklerimi lütfen unutmayın.

Krala doğru ilerleyerek elindeki fidanı onun dizlerine bıraktı. Selam vererek kralın huzurundan ayrıldı. Gezginin gitmesinden sonra kral, hemen bahçıvanlarına emir verdi. Fidanı ülkenin merkezinde bir bahçenin ortasına diktirdi. Onlara fidanı her gün sabahtan bir kez sulamalarını emretti.

İki sene sonra fidan bir adam boyuna ulaştığında, ilginç bir şey oldu. Ağaç ilkbaharda çiçek açmaya başlamıştı. Ama her dalında farklı renk bir çiçek açıyordu. Hepsinin de farklı kokusu vardı. Bu kokular yakınından geçenleri ağaca çekiyordu. Rüzgarla sallanan dalları bir müzik oluşturuyordu. Yapraklarından yansıyan ışık etrafına sevinç veriyordu. Kısa süre sonra mutsuz insanlar ağacın çevresine gelmeye başladılar. Onun etrafında içlerine sevinç ve huzur doluyordu. Sabah erkenden uyanan insanlar ellerinde piknik çantaları ağacın yanına geldiler. Tüm gün etrafında oturmaya başladılar. Ondan ayrılmayı hiç istemiyorlardı. Sonunda mutluluk arayan bu insanlar birbirleriyle konuşmaya başladılar. Artık içlerindeki sevinç yüzlerinden yansıyordu. Her gün yeni yeni dostluklar ağacın altında tohum gibi gelişiyordu. Sevinçli kalabalık gün geçtikçe büyüdü. Ağaç, insanların sevgisiyle daha bir büyüyormuş gibiydi. Ülkeye dirlik ve düzen gelmişti. Sevgi dolu insanlar kardeşlikle yeniden doğmuştu. Gelişmelerin farkında olan kral çok mutluydu. İyi ki o gezgin ülkemizden geçti..” diye düşünüyordu.

Derken, düşman ülkenin kralı ağacı öğrendi. Ağaç yok edilmeden, kardeş insanları birbirine düşman etmek çok zordu. Sevginin ülkeye çok büyük bir güç kazandırdığının farkındaydı. Oysa ki ülkenin yok edilmesi için parçalanması gerekti. Nefretin her yerde hakim olması gerekiyordu. Onlar kendi içlerinde çatışırken, düşman ülkenin kralı yeni bir savaş açacaktı. Böylece daha önce elde etmeyi başaramadığı toprakları ele geçirecekti. Bu yüzden ağacı yok etmek için bir casus görevlendirdi. Bu casus, ülkede saklanacaktı.

Fırsat bulunca bir gece ağacı ateşe verecekti.

Yola çıkan casus, ülkeye vardı. Bir handa oda kiraladı. Bu han, ağacın dikili olduğu bahçenin hemen karşısındaydı. Gece olunca dışarı çıkan casus ağacın yakınına geldi. Birden içine sevinç doldu. Ağaca bakınca çocukken yakınında oynadıkları orman gelmişti aklına. Orada da eski zamanlarda çok güzel ağaçlar vardı. Sonra yeniden görevini hatırladı. Elindeki sigaraya baktı. Yanmakta olan sigarayı ağacın dibindeki otlara bıraktı. Otlar rüzgarın da etkisiyle alev aldılar. Casus yakalanmamak için hemen oradan kaçtı.

Sabah olduğunda casus, insanların bir yere doğru gitmekte olduğunu gördü. Arkalarından onları izledi. insanların dün gece yaktığı ağacın yanına gittiklerini gördü. O da ne? Ağaç karşısında capcanlı duruyordu… Eskisi gibi şarkı söylüyor ve güzel kokular saçıyordu. Dibindeki otlara doğru gittiğinde onların da sapasağlam olduğunu gördü. Hem de üstlerinde alev kırmızısı minik çiçekçikler açmıştı. Bunlar casusun küçükken en sevdiği çiçekçiklerdendi. Onun yakmaya çalıştığı ağaç ona bir hediye mi vermişti? Casus buna çok duygulandı. Birden kendinden çok utandı. Bir güvercinle ailesine haber yolladı ve onları yanına çağırdı. Artık ömrünün sonuna dek ağacın yakınında yaşamak istiyordu.

Düşman ülkenin kralı bu başarısızlıktan sonra yeni casuslar gönderdi. Yolladığı her casus, ağacı farklı şekillerle yok etmeyi planlıyordu. Bir casus, ağacı baltayla kesecekti. Diğeri suyuna bitki öldüren zehirli kimyasallar atacaktı. Fakat kralın tüm çabalarına rağmen yolladığı hiçbir casus geri gelmiyordu. Hepsi ağaçlı ülkede kalıyorlardı.

Düşman ülkenin kralı bir sabah uyandığında gürültüler duydu. Halkının at ve arabalara binip yola çıkmakta olduklarını gördü. Kolcular ile birlikte hemen kafilenin yolunu kesen kral:

– Neler oluyor, nereye gidiyorsunuz? diye bağırdı. Onlardan birkaç kişi aynı anda:

– Ağaçlı ülkeye gidiyoruz. Onlarla savaş yaptığımız için şimdi çok üzgünüz. Özür dileyip barış içinde yaşayacağız, dediler.

Göç edenler, barış ağacının yeşerdiği ülkedekiler tarafından dostlukla karşılandı. Eski tartışmalar bitti. Şimdi ile ileriye bakma zamanıydı. Ağaç böylece büyümesine devam etti. Aradan on yıl geçmişti. Bir sabah gezgin sırt torbasıyla kralın sarayının kapısına vardı. Kolculara kralla görüşmek istediğini söyledi. Kolcular kralın ağacın yanında halkıyla dertleştiğini söylediler. Ona, kralın bunu her sabah yaptığım anlattılar. Ağacın yanına varan gezgin, memnun bir şekilde gülümsedi.

Krala selam verdi:

– Günaydın kralını. Görüyorum ki ağaca çok iyi bakmışsınız. Şimdi bana söz verdiğiniz tohumu alabilir miyim? Yeni bir fidan büyütmem gerek.

– Ben ve ülkemdeki tüm insanlar sana çok teşekkür ediyoruz gezgin. Lütfen bizim konuğumuz ol.

– Teşekkür ederim ama gitmem gerekiyor. Barışı bekleyen yeni bir ülke bulacağım.

– Ben öyle bir ülke biliyorum, dedi kral ve gezgine düşman ülkeyi anlattı. Sevginin düşman ülke kralının kalbine de çok iyi geleceğini biliyordu.

– Tohumu alan gezgin, yola koyuldu ve ağaçlı ülke barış içinde sonsuza kadar yaşadı. Kimilerinin dediğine göre barış ağacı şimdi dünyanın bir yerinde yaşıyor.

Eda Keskin

Yorum Yap

İlginizi Çekebilir

Ziyaretçi istatistikleri.

Rekor: 975 (21.12.2024)

AdBlock veya uBlock Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün.

AdBlock veya uBlock'u Devre Dışı Bıraktım