Bir gün bir balıkçı av malzemelerini ve balık sepetini alarak oltayla balık tutmaya gitmiş.Gittiği yerde bol şans dilediği diğer balıkçılar hiç balık yakalayamamışlar. Adam, “Ya nasip!” diyerek, oltasını atmış. Kısa bir süre sonra oltasına büyükbir balık gelmiş ama, adam balığı iğneden kurtarmış ve kendi kendine “Olmadı!” diyerek, balığı nehire bırakmış. Kısa bir
Uyumalıydım. Karnım tok, sırtım pekti. Vakit gece yarısını çoktan geçmişti. Üstelik elime uykuya birebir olan, kalın kitaplardan birini almıştım. Öyle büyük düşüncelerim, dertlerim de yoktu. Evet, uyumalıydım. Ama bitürlü uyuyamıyordum. Uyku tutmazsa sayı say, derler. Başladım saymaya… Bir… iki… üç… beş… on… yüz… bin̷
Çoban ve Kurt Köpeği.Kaosları, hainleri, kemik yalayıcıları hiç bitmeyen ülkenin bir köyünde ÇOBANIN biri KÖPEĞİ OLDUĞU halde yeni bir ÇOBAN KÖPEĞİ almış.Yeni KÖPEĞİNİN gözleri önünde ESKİ KÖPEĞİNİ İNSANLIK DIŞI işkence ile İŞKENCE ederek öldürmüş.Öldürdüğü yetmiyormuş gibi tutmuş birde İBRETİ ALEM niteliğinde ağaca asmış.Ondan sonra her gün yeni köpeğine, dalda
Epreville’de hancı olan Chicot usta, çift tekerlekli arabasını, Magloire ananın çiftliği önünde durdurdu. Kırk yaşlarında, kırmızı yüzlü, göbekli ve latifeyi pek seven iri yarı bir adamdı.Atını tahtaperdenin kazığına bağladı. Sonra, çiftliğin avlu kısmına girdi. İhtiyar kadının topraklarına bitişik bir araziye sahip bulunan adam, uzun zamandan beri, kadına
Alacakaranlık içinde sivri, siyah bir kayanın belli belirsiz hayali gibi yükselen Şalgo Burcu uyanıktı. Vakit vakit inlettiği trampete, boru seslerini akşamın hafif rüzgârı derin bir uğultu halinde her tarafa yayıyor… Kederli bağrışmalarıyla ölümü hatırlatan küfürbaz karga sürüleri, bulutlu havanın donuk hüznünü daha beter artırıyordu. Mor dağlar gittikçe k