Deyimlerin Hikayelerinden Abayı Yakmak: Dışarısı kış kıyamet… Hava buz gibi, yağmur delicesine yağıyor, fırtına yıkıyor ortalığı. Tekkenin en geniş odasında, genç dervişler, sırtlarını alev alev yanan ocağa vermiş, ders dinliyorlardı. Ocağa sürekli odun atılıyor, alev canlı tutuluyordu, ama geniş odanın ısınmasına yetmiyordu bu. Genç dervişler, dikkatlerini hocal
Öğretmen geldi; sınıfa girdi:– Günaydın! Dedi.Bütün sınıf karşılık verdi:– Günaydın Öğretmenim.Herkes yerine oturdu; Tombul Hamza homurdandı durdu… Meyve suyunu arıyordu, herkesi azarlıyordu…– Bilirsiniz benim huyumu, kim içti meyve suyumu?… Yakalarsam fena yaparım, meyve gibi suyunu sıkarım!…– Belki birisinin canı
Günün Birinde Kanuni Sultan Süleyman, maiyetiyle Halkalı civarında ava çıkar. Aniden başlayan şiddetli yağmur, padişah ve adamlarını karşılarına çıkan ilk eve sığınmak zorunda bırakır. Ev sahibinin yaktığı ateşin karşısında elbiselerini kurutup ısınan padişah, yanındakilere dönerek,“Şu ateş bin altın eder” der.Yağmurun dinmemesi üzerine padişah ve mai
Ateş Almaya mı Geldin Deyimi; Ziyaretini çok kısa tutan, gelir gelmez gitmeye kalkan kişiye söylenen, ‘çok çabuk gidiyorsun’ anlamında bir deyimdir.Eskiden kibrit yokmuş. Ateş sönünce, ateş küreği ile komşuya gidilir, bir parça ateş alınırmış.Ateş almak için komşuya geçen kadınlar, kürekteki ateş sönmesin diye oturup çene çalamazlar ve acele ederlermi
Keçiboynuzunun Yunanca adı “keration”, İngilizcede “carob”, Arapçada “kırrıt”tır. Keçiboynuzunun tohumu yıllarca elmas ölçmek için kullanılmış. Elmaslar, keçiboynuzu tohumları ile tartılıp satılırmış. Bu nedenle keçiboynuzu, kırat veya karat dediğimiz ölçü birimine isim babalığı yapmış.Prof. Dr. Aydın Akkaya açıklamasına göre;