Okuma süres 1 dk, 24 sn
Namaz, kelime-i tevhidden sonra İslam'ın en mühim rüknüdür. Hiç bir surette terk edilmemesi gerekir. Cehalet ve gaflet sebebiyle terkedilirse fırsat bulunduğu anda kazası icab eder, geciktirilmez. Şafii mezhebine göre; Kazası olan kimsenin sünnet ve cenaze namazı gibi farz-ı kifaye olan namazları kılması haram olduğu gibi, farz olmayan Ka'be tavafını eda etmesi de haramdır. Çünkü yemek, uyku, ticaret ve iş zamanı müstesna bütün zamanını kaza kılmaya vermek mecburiyetindedir. Hanefi mezhebinde ise; beş vakit namazın sünneti, duha –kuşluk- tesbih ve teravih gibi, hakkında hadis varid olan sünnet, kaza olsa da kılınacaktır. Fakat diğer nafile namazı kılmaktansa kaza ile meşgul olmak daha efdaldır. Doğu ve Güneydoğu illerimizde Şafii mezhebinden olan kardeşlerimizin bir kısmı zimmetinde kaza bulunduğu gerekçesiyle haklı olarak sünnet kılmaz. Amma bunun yanında kazasını da eda etmez. Halbuki hazır olan namazı kazaya bırakmak haram olduğu gibi, kazaya kalmış namazı, fırsat bulunduğunda kazası için gayret gösterilmemesi de haramdır.
KAZÂSI OLANIN NÂFİLESİ
Kaza orucu ve kaza namazı olan kişi nafile oruç tutabilir mi ve nâfile namaz kılabilir mi?
Tutabilir ve kılabilir;ancak bu görüş Hanefilere göredir. Ancak çok özel günler ve zamanlar dışında, öncelikle kazâlarını edâ etmelidir. Bu durum, tıpkı para borcu olan birisinin, sevabını düşünerek borç vermek için adam aramasına benziyor. Başkasına borç verdiğinden dolayı sevap alır, ancak kendi borcunu ödemesi daha güzeldir.