Okuma süres 3 dk, 9 sn
Son yıllarda, kötü niyetlerinden ötürü böyle davrandıklarına inanmak istemediğimiz bazı kimseler, "dâr-i harp" olduğu gerekçesiyle, Türkiye'de Cuma Namazı kılınamayacağı fikrini yaymakta ve bu fikre taraftar toplamakla Islâm adına:bir başarı elde edeceklerini iddia etmekte ya da sanmaktadırlar.
Biz bu çalışmamızda cuma ile ilgili diğer konulara hiç deginmeden, son derece tahsîsî (spesifik) olarak, sırf bu noktaya temas edecek, bu iddianın delilleri üzerinde bazı değerlendirmeler yapıp, önemli bir çeliskiye de temas ederek bir sonuca varmaya çalışacağız.
Türkiye'nin "dâr-ı harp" mi, "dâr-ı Islam"mı olduğu konusu, ayrı bir platformun konusudur ama hemen söylenebilecek hükmüyle ihtilâflı bir konudur. Fakat biz iddia sahiplerinin kanaatlerini doğru farzedersek, meseleye o açıdan bakılması halinde sonucun ne olacağını irdelemeyi deneyecegiz.
Bu kanaate göre; ülkemiz Islam ahkâmıyla idare edilmediği için, "dâr-ı harpt" tir, Allah'ın ahkâmını reddedenler mü'min değildir. Mü'min olmayanların, mü'minler üzerinde velâyet hakkı yoktur, yani; "Ulü'1-emr" ancak mü'minlerden olur. Cuma namazını ancak "Ulü'1-emr" ya da vekili kıldırabilir. Bunun delili Ibn Mâce'de geçen ve "...âdil ya da zalim, imamı olduğu halde cumayı terkeden..." in cezaya ugrayacağını haber veren hadistir.
Sözü edilen hadisin meâli Söyledir: "Muhammmed b.Abdillah b. Nümeyr, Velîd b.Bükeyr'den, o da Ebû Cebbâb (Habbâb)'dan, o da Abdullah b. Muhammed el-Adevî'den, o da Ali b. Zerd'den, o da Saîd b. el-Müseyyeb'ten, o da Câbir b. Abdillah'tan, Resûlullah (s.a.) hutbe okurken bize şöyle dedi: "Ey insanlar, bilmiş olun ki, şu yerimde şu günümde, şu ayımda ve bu yıldan itibaren, kıyâmete dek Allah (c.c.) cumayı sizin üzerinize farz kılmıştır. Artık kim onu gerek benim hayatımda, gerek benden sonra -âdil ya da zalim bir imam varken- hafife alarak ya da inkar ederek terkederse, Allah onun iki yakasını bir araya getirmesin, işinde bereket kılmasın. Dikkat edin! Onun ne namazı vardır, ne zekâtı vardır, ne haccı vardır, ne orucu vardır, ne de bir iyiliği vardır, Tevbe etmedikçe bunların hiç biri ondan kabul edilmez..." (Ibn Mâce, el-Ikâme 78,I/343).
Cumanın Mekke döneminde farz kılındığı halde, orada eda edilmeyip, ancak Medine'de kılınması da, hem cumanın bir devlet namazı olduğunu, hem de "Ulü'1-emr" bulunmadan kılınamayacağını gösterir. Devletçi görüşlere sahip olan Hanefiler de bunu kabul etmiş ve uygulâya gelmişlerdir. Bu devletçi görüşlere sahip olduklarından ötürüdür ki, Islam tarihi boyunca devlet kurabilen görüş hep Hanefi mezhebi olabilmiştir. Sütçü Imam'ın cumayı kıldırmayıp, halkı Fransızlara karşı ayaklandırması bunun son ömegidir... vs. vs.
Bunlar, sözünü ettiğimiz iddia,sahiplerinin tutundukları delillerin önemli olanlarıdır. Bir paragrafa indirgediğimiz bu özetin elbette bazı cümleleri de doğrudur. Ancak biz; işin esasını teskil eden iki temel noktaya: Ilk kılınan cuma namazı meselesine ve işaret edilen hadisin; hadisçilerle yapılan kritiğine değinerek, ikisinin bir arada düşünülmesiyle, karşı fikirde farkedilen bir çeliskiye temas etmek sûretiyle meseleye açıklık getirmiş olacağız kanaatindeyiz. Hanefilerin tarihî süre boyunca hep aynı fikirde olmadıklarını da bir kaç nakille görmeye çalışacağız.Bu konuda daha genış bilgiyi cuma namazı meselesinde daha derin irdeledik cuma namazı meselesine bakarak bulabilirsiniz.